Yazı kategorisi: Okul Öncesi - 3+

Yürümek, Büyümek ve Taşlar Üstüne: Küçük Ayının İlkbaharı

Bugün bir ormanda yürüdüm. Ağaçların, çiçeklerin dallarına, tomurcuklarına baktım, kokladım. Güneş yüzümü yaktı bazen. Bugün gülümsedim. Ve böyle çiçekli, kokulu, sıcak geçeceğini tahmin edemediğim bugün, yılın ilk alerji atağını yaşadım. Bir de kitapçıya gittim, bir kitabı sırf adını çok sevdiğim için, bana bugünü hatırlatsın diye aldım. Bir banka oturup art arda üç kez okudum ve çok, çok sevdim Küçük Ayının İlkbaharı’nı.

Kış mevsiminin ziyaret listesinden sildiği bir şehirde yaşıyorum ben. Biraz sonbahar, ardından azıcık ilkbahar, sonra yaz, yine yaz, uzun yaz, daha uzun yaz, hep yaz. Kıştan, soğuktan şikâyetçi olamayacağımı düşündürmesin ama bu size, rüzgâr biraz sert esse kazaklara şallara sarınıp mırıl mırıl söylenmeye başlarım. Sıcağı çok severim, evet, ama sanmayın ki ondan da şikâyet etmem arada bir, geceleri ter içinde uyanmak pek de keyifli değil, tahmin edersiniz ki. Sonbaharın ısısı iyidir hoştur, ama yağmur ve gri günler beni biraz mutsuz eder. Eh, huysuzun biri miyim sonunda ne? Değilim, diyemem ama peşin hükümlü de olmamak gerek belki, çünkü anlamışsınızdır elbette, ilkbaharı çok severim. Rengini, sesini, sıcağını, gelişini, her şeyini; tastamam, şikâyetsiz. Adına yazılan şiiri hep ezberimde tutarım ilkyazın.*

Küçük Ayı’nın kışla bağı benimki gibi, ama bir fark aramızda, o bilmiyor ilkbaharın ne olduğunu. Kışa doğmuş, kışı tanımış. Karı, soğuğu, rüzgârı uykusunda bellemiş iyice. Fazlasını bilmeye, izleyip öğrenmeye, heyecanlanıp sormaya, yürüyüp görmeye, durup dinlemeye meraklı ama. Mini minicik henüz mağarasından dışarı adımladığında, “dünya ne kadar kocaman ve o ne kadar ufak.” Ama dedim ya, meraklı mı meraklı, bir de sanki hep ormanda adımlamış gibi mahir doğanın seslerini dinlemede. Rüzgârla, nehirle, karla, taşla, -evet, evet taşla- sohbetleri şiir gibi. 

Küçük Ayı’nın doğayla bağı benimki gibi, ama bir fark var aramızda, o bilmiyor ilkbaharın ne olduğunu. Henüz. Yürüyor Küçük Ayı. Yürüyor. Kuşlarla, tavşanlarla, kurtlarla, sincaplarla, en çok da biricik, sevgili taşıyla sohbetlere koyuluyor, aldığı her yanıtla daha da uzağa gitmeye yürekleniyor. Yeni soruların peşinde yeni yollara koyuluyor. Her adımda kavrıyor doğayı, dünyayı, duygularını; bazen savunmasız kalmanın keyfini, bazen kendini korumanın gerekliliğini. Dinliyor, yürüyor, soruyor, öğreniyor Küçük Ayı. Her adımda yeni bir maceraya, yeni bir soruya çıksa da yolu öğrenmenin sınırı yok elbette.  En büyük macera bakalım hangi sayfada?

Küçük Ayının İlkbaharı, hayvanlar hakkında, mevsimler hakkında, doğa hakkında; hangi hayvan hangi mevsime nasıl hazırlanır, hangi mevsimde neler bekler bizi, değiştikçe mevsimler neler değişir hayatımızda? Küçük Ayının İlkbaharı, duygular hakkında; ne zaman korkar, ne zaman seviniriz, ne zaman kırılır kalbimiz, ne zaman cesaretleniriz? Sorular hakkında Küçük Ayı’nın İlkbaharı, bilmek, öğrenmek, kulak vermek, yanıtları biriktirmek, biriktirdiklerinden fikirler yaratmak; büyümek hakkında. Ve maceraya atılmaktan, kapılarını yeni sürprizler, umutlar için açık tutmaktan hiç geri durmamak hakkında elbette…

Ali Berktay’ın o şahane, şiirli çevirisinden iki satırla vedalaşmak isterim Küçük Ayı ve beni kocaman gülümseten hikâyesiyle:

“Ve koştururlarken neşe içinde, yüreciği küt küt attı,

  İlkbaharın sihirli neşesi bir şarkı oldu, içine aktı.”

Küçük Ayının İlkbaharı, Elli Woollard tarafından yazılıp Briony May Smith tarafından resimlenmiş (yazar ve çizerlerin hayatlarını bir çocuk kitabına konu olacak gibi anlattığı biyografilere bayılıyorum!), Ali Berktay’ın şiirli çevirisiyle okurla buluşmuş. Yayıncısı da Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

*İlkyaz, Gülten Akın.

Yorum bırakın