Hikayemizin kahramanı biraz mutsuz, biraz meraklı, bir hayli şaşkın. Etrafındaki herkesi bezeyen harika yetenekler bir tek onun suya tapan, debelenmekten haz duyan, tembelliğin şiirini yazan iri türünden esirgenmiş sanki. Şunlar harika koşar, bunlar daldan dala atlar, beriki havalara sıçrar; suaygırları ise sadece keyif çatar ona göre. Bu dinginlik ona göre değildir, ne yapıp etmeli bu türe ait olmadığını cümle aleme göstermelidir. Öyle ki, onları ardında bırakıp yolculuğa çıkarken arkadaşlarına kendisine türünün adıyla hitap etmemelerini, bir suaygırı olmadığını söyler öfkeyle.

Yol boyunca da hep aynı nakaratı mırıldanır durur:
“Suaygırı olmak istemiyorum. Yo! Yo! Yo!
Zebra ya da bufalo lo lo lo”
Sıkıcı hayatını geride bırakmak için nehirden uzaklaşırken bir maymunla kesişir yolu ilk olarak. Mutsuz kahramana maymunun hayatı öyle eğlenceli görünür ki, kendisini bu türe ait hissetmek için bir engel görmez. Ta ki, maymun daldan dala atlayıp sergilediği hünerleri tekrarlamasını isteyinceye dek. İri gövdesi kırık dallarla birlikte yere çakılıp, aklına da özgürce uçan kartallar düşünce… Başarısız birkaç uçma girişiminde bulunur. Kartal da olamadıysa kuyruksürenlik ne güne duruyor? Elbette toprağı kazmaya çalışırken tozu dumana katar. Bu arada hava öylesine sıcak olur ki, suaygırının adım atacak dermanı kalmaz ama hayallerini ve yenilgilerini yanına katıp ayaklarını sürümeye mecbur kalır su bulabilmek için. Neyse ki hiç beklemediği bir anda küçük bir su birikintisine rastlar. Karşı kıyısında timsahın kendisine adım adım yaklaşmakta olduğundan habersiz olan minik bir keçi su içmektedir. Olanları uzaktan izleyen suaygırı gövdesinden büyük cesaretiyle nehre atlayıp kurtarır minik keçiyi. Karşılığında da bir timsahı dize getiren cesaretine dizilen övgüleri dinler keçiden. Meğer asla ait olmak istemediği türü ne de güzel özelliklere sahipmiş, aslında suaygırı olmak pek de fena bir şey değilmiş. Yeni türünü aradığı yolculuğunu tamamlayıp nehrine vardığında cildi güneşten zarar görmüş, ayakları ağrımış haldedir. Yüzü mü? O hiç olmadığı kadar büyük bir gülümsemeyle kaplıdır. O mutludur çünkü bir suaygırıdır.

Mutlu Suaygırı’ndan söz ederken ritmine kendimi kaptırır, etraftaki bakışlara aldırmadan bağıra çağıra söylerim şarkısını: “Suaygırı olmak istemiyorum. Yo! Yo! Yo!” Yanıma gelip o bahsettiğiniz kitabın adı nedir diye soranlara da rastladım, oyun provası yaptığımı sananlara da. Yolculuğuna eşlik etmekten böylesine keyif duyarım… Mutlu Suaygırı ,özellikle kendini ve etrafındakilerini tanıma çağında karşılaşılan başkasına öykünme, bir diğerine ait özelliğin kendisinde de olmasını isteme gibi sancılı geçiş dönemlerine çok iyi gelecek bir kitap. Hatta bu arayışları ömrünün tamamına yaymış yetişkinlere de önerebilirsiniz. Kendini sevme ve yeteneklerini hor görmeme öğütlerini hayvanlar üzerinden anlatmak (bu vesileyle hayvanlar hakkında bilgiler de vermek) sık karşılaşılan bir içerik. Mutlu Suaygırı’nı benzerlerinden ayıran yolculuğu bence. Kimsenin onu yönlendirmesine izin vermediği, aklına düşenin peşinden gittiği, hayallerine sahip çıktığı yolculuğu. Kendisinin hem dayanağı hem kösteği olduğu, deneye yanıla bulduğu, üzüldüğü ama yılmadığı yolculuğu. Bir yol gösterene ihtiyaç duymadan kendisinin aynası olduğu yolculuğundan benliğiyle barışarak ve yola çıktığı andakinden çok daha cesur olarak döndü evine o. Kahramanın yolculuğunun her sahnesine ayrı mekanlarda canlandırmalarla eşlik ederseniz; şarkılı türkülü, oyunlu kahkahalı bir okuma anınız olacak demektir.

Mutlu Suaygırı Richard Edwars tarafından yazılıp, Carol Liddiment tarafından resimlenmiş. Sahire Aslan tarafından çevrilen kitabın yayıncısı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.