Yazı kategorisi: Okul Öncesi - 5+

Yerçekimsiz Bahçeler ve Miyavlayan Korsanlar: Umut Öyküleri

Umut minik bir kız. Şahane bir adı var, ne mutlu ona, sonsuz ferahlık taşıyan böylesi bir sözcüğün zihinlerde tek cinsiyete bedellenmesine izin vermiyor varlığı. Bir insana adı ancak bu kadar yakışır, diye düşündüklerimizden. Gönlünde neşesi, yüzünde gülümsemesi, giysilerinde rengi bol. Hayran olduğu kitap karakterlerine benzemeyi seviyor, en son ne zaman kullandığımı unuttuğum o güzelim “civcivli” sözcüğünü elden ele dağıtmak için sanki gezintileri.

Okula başlamak kimimiz için kaygısı bol bir süreçti, kimimiz heyecanla bekledi sınıfını göreceği ilk günü. Neşesi bol Umut, ikinci gruptan. En çok okumayı öğreneceği için heyecanlı, ama bu cıvıltılı merak içinde hiç tasa barındırmıyor sanmayın. Umut’un yakın zamana dek yapmayı çok sevdiği bir sürü şeyden uzaklaşmasına sebep olan bir derdi var: dökülen tavşan dişleri. Bedenimizle, tamlık hissiyle, alışageldiğimiz görüntünün sabit kalmasıyla dertlerimiz yetişkinlikte doruğa ulaşsa da duygu durumumuzu tepetaklak edişi ezelden. Belki de daha kuvvetli yaşanıyor o yaşlarda, çünkü değişim kocaman bilinmezlikler demek. Dökülen dişlerin yerine yenisinin çıkacağını, diz kapağımızı kaplayan yaraların iyileşeceğini, hakkı verilmiş yaramazlıklardan armağan alçılardan kurtulacağımızı öğrendikçe daha az kaygıyla yaklaşıyoruz belki yeni olana.  Bedenin kendini tamamlayan döngüsüyle henüz tanışmamış olduğu için Umut’un keyfi biraz kaçık. İlkokul sırasında oturacak olmak ne heyecan verici, kitaplarını tek başına okuyabilecek olmak yüreğini kıpır kıpır ettiren bir hayal.  Eh, ağız dolusu gülmeler yakışır değil mi böylesi sevinçlere? Ama öyle olmuyor işte. Ne babasının başka zaman olsa kıkırdayıp duracağı türlü oyunlarına ne de annesinin onu rahatlatacak öğütlerine aldırıyor. Gülmüyor Umut, çünkü ön dişleri eksik!

Ama okulun ilk günü olanlar oluyor, sınıf öğretmeninden ışıldayan bir sır, sıra arkadaşından neşeli bir ihtimal ödünç alıyor. O da karıştırıyor sonra heybesini, bildiği oyunların en tatlısından öğrendiğini paylaşıyor arkadaşlarıyla. Kedilerden korsan olmaz sanıyorsanız çocuk kitabı sevmez, düşbazlıkla başı hoş olmayan birisiniz demektir bana kalırsa. Size göre ahtapotlar da çay saatlerini yeni şiirleri üzerinde çalışmak için değerlendirmiyordur… Ama hayat böyle değildir sevgili okur, pek iyi bilinir ki, bazı korsanlar miyavlar! Umut Öyküleri’nin ilk kitabı Şamatacı Korsanlar bunu fısıldar.

Serinin üçüncü kitabı Harika Okul, Umut’un neşesi gibi sonsuz bir başka özelliğini anlatır. Pek çoğumuz gibi sevdiği şeylere tutkuyla bağlı olan Umut, sevdiklerinin değerinin başkalarınca da görülmesini ister. Nedir sevdikleri, oyunlar mı, yemekler mi, kişiler mi, hayaller mi demeyin, dedim ya Umut’un tutkusu pek çoğumuzunki gibi. Sevdikleri de çok çeşitli, hepimizde olduğu gibi. İnsanlardan teyzesi, yemeklerden ev pizzası örneğin. Ama okulu… Sevilenler listesinde onun yeri apayrı. Bir yetişkine gayet olağan görünebilecek detaylar, Umut için okulunun değerini büsbütün artıran değerler. Spor salonun özellikleri bile birbirinden şahane. Kütüphanesi cennetten bir köşe, hele kütüphanecisi, onu görünce çocuklar pürneşe. Bahçe için arkadaşlarıyla hayaller kurmayaysa bayılıyor Umut. Okul bahçesi deyip geçmeyip çocukların düşlerinin sınırı yok. Özetle heykelleri, insanları, rengârenk banklarıyla, okulu baştan aşağı harika Umut’un. Düşlerin yok ama harikalığın var mı bir sınırı? Sınırlar düşlere engel mi? Harikalık için bolluk şart mı? Düş ve yaratıcılık, mükemmellik ve kendine haslık nerelerde buluşur?

Umut Öyküleri dört kitaplık bir seri ve serinin büyük çoğunluğunda mekân, okul. Özellikle ilk kitap, okula başlamak gibi çok kolay olmayan bir döneme odaklanışıyla bu mekânın anlamlarını derinleştiriyor. Bana kalırsa, çocuk edebiyatında okuruna en çok parmak sallayan, ona içine girmesi gereken çizgileri en çok anımsatan, kurallara uymayı öğrenmezse dışlanan olacağı korkusunu en fazla yaşatan kitaplar okula başlangıç sürecini konu edinenler. Okulun bir nizam fabrikası olarak temsili, okul öncesi resimli kitaplarda köşe taşlarına hacim katarak çoğalıyor. Her nedense okula başlamak büyümekle, büyümek de çocukluğun sonsuz düşbazlığına, neşeden yana bereketine set çekmek olarak kodlandığından okullu kitapların mizahtan en çok nasiplenenleri dahi topluma uyum sağlamanın yolunun eller öndekinin omzunda, tek sıra ilerlemek olduğunu fısıldıyor. Çocuklar için okul, düş ve özgürlük öğüten bir binaya dönüşüyor doğalıyla. Çocukların duygu dünyalarına nasıl baktığını, onların hayal gücüne nasıl hayranlık beslediğini iyi bildiğim Ömer Açık, bu ezberi neşeyle bozuyor. Çocukların kocaman dünyayı kaygıyla tanımaya çalıştığı bir dönemde, ders alarak büyümelerini, nizama uymalarını öğütleyen kitaplara ihtiyacı olmadığını düşünüyorum. Birlikte yaşamak pekâlâ birlikte hayal kurup zıplayarak, büyümek hayal gücümüzün gölgesinde dayanışarak da mümkün olabiliyor. Çocukluğu köşeleri yetişkin dünyasına yaklaştıkça kırpılan yıldızlar olarak kavramayan çocuk kitapları çok yaşasın, çoğalsın.

Umut Öyküleri’nin ikincisi, bu neşeli ve meraklı kız çocuğunun uzay hakkındaki sorularına yanıt arayan Çılgın Astronotlar, dördüncüsü ise evdeki her şeyi müzik aleti olarak gördüğü günlerde kapıyı çalan sürprizi anlatan Gürültü Makinesi. Ben Umut’u kendi çocukluğuma en yakın gördüğüm sorularıyla anlatmayı seçtiğimden serinin birinci ve üçüncü kitaplarından söz ettim.

Umut Öyküleri, daha çok okul dönemi romanlarıyla tanıdığımız Ömer Açık tarafından kalem alınmış ve Çağla Yiğit tarafından resimlenmiş. Seri, Uyurgezer Kitap tarafından yayımlanıyor.

Yorum bırakın