Yazı kategorisi: Genel

Yıldız Hanım, Güneş Toplayın Bizim İçin: Bir Balonun Peşinden

Hayat bilgisi kitaplarımızdan belleğimize kazınmış sahneler var. Büyükanne ve büyükbaba, soba kenarında otururdu. Yüzlerinde huzurlu bir gülümseme, belli ki sobası harıl harıl yanan bu evden, anne sofrayı kurarken gazetesini okuyan babadan, ödevlerini yapan, oyunlarını oynayan torunların varlığından; tıkır tıkır işleyen ‘ideal düzen’den hoşnutlardı.

Bu kitapların farklı sayfalarında yaşlı erkek genellikle torunlara öğüt verirken görülür, bazen evin dışına çıkıp minik öğrencilere mahalleyi, kamusal alanları tanıtırdı. Yaşlı kadını ise hep sobanın yamacında, pencerenin kenarında anımsıyorum ben, örgü örüp çorap yamarken. Üreten, onaran, var eden kadınken çocuklara hayatı öğretmenin yaşlı erkeğe devredilişini uzunca konuştuk yıllardır, ama biliyoruz ki ne kadar konuşsak az, bu adaletsiz temsili tersyüz etmenin yollarına ses vermeye, yılmadan devam…  

Devam çünkü, toplumsal cinsiyet kimlikleri arasındaki köklü eşitsizliğin artık dipsiz uçurumlar sanısı uyandırmadığını fısıldayan verilerin gündelik deneyimlerimizle örtüşmediğinin farkındayız. Çocukların dünyayla tanışma araçları dönüşüp masalların yerini resimli kitaplar alırken pek çok temsil ileriye doğru adımladı, kabul; kadın karakterler çalışmaya, özgürleşmeye başlarken erkekler çocuk bakımı ve ev işlerinin kadının asli vazifesi olduğu ezberine karşı çıktı. Kız çocuklar gösterişli saraylarda salınmaktan başka işi olmayan prensesler, evlerin cefakâr meleği, evlatlarının fedakâr anası olmanın gelecek tahayyüllerinde yeri olmayacağını özgür kızların öykülerini sahiplenerek dillendirdi. Oğlan çocuklar ise dünyayı fethedecek cesur kahramanlar, prestijli meslek sahibi itibarlı vatandaşlar olmaktan başka hayaller kurabileceklerini öğrendi. Yakın tarihimizde ideal erkeklik kabullerinin yarattığı yıkımla yüzleşen erkek kahramanların olduğu kitaplarla da tanıştık, ancak elbette hâlâ ataerkil kodlarla bezeli kitaplarla karşılaşıyoruz -özellikle özgürleşmenin bedelini durmadan çalışan kusursuz makinelere, her şeye yetişmesi gereken sekiz kollu ahtapotlara dönüşerek ödeyen kadın temsilleri, örtük cinsiyetçilik örneği olarak yaygınlaşsa da-, ama resimli kitaplarda toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda yol aldığımız açık. Eşitliğin kendisi hayatımıza aynı hızda temas etmese de çocukların eşitlik tahayyülleri konusunda surda hacimli gedikler açıldığı kesin. Çocuklar, kadınlar, erkekler, hayvanlar, nesneler ağır aksak da olsa değişip dönüşüyor yani, ancak bir temsil sabit gibi: Yaşlılar.

Yaşlılar, hayat bilgisi kitaplarımızdan üç beş adım uzaklaşabildiler. Hâlâ aynı koltuklardalar, hâlâ çocuklara yetişkin olmaya dair öğütler veriyorlar, hâlâ hayatlarının biricik anlamı düzeniyle ışıldayan evlerin sakinlerini huzurlu gülümsemelerle izlemek sanki… Hah, bir de teknolojik gelişmeler hayatımızın her anını zapt ederken yeni çağa ayak uyduramayışları, bilemeyişleri, hatta kimi kitaplardaki temsilleriyle adlı adınca cehaletleriyle işleri birbirine katıp diğer kahramanları güldürmekle meşgul gibiler. Yaşlıları bildiğinin öğüt vermekten, eylediğinin çevresindekileri mutlu etmekten, bedenlerindeki değişimin, çağın öğrenme biçimleriyle ilişkilerinin gençlerin eğlence konusu olmaktan uzak; kendi hayallerinin peşinde, öykünün biricik ya da aktif öznesi olarak temsil eden kitaplar çok kıymetli bence bu yüzden. Hele hayatı ören, onaran kadın emeğinin bilgelik atfedilen yaşlı erkeğin öğütlerinin gölgesinde kaldığı düzende, kendi hikâyesini yazan kadınların yaşlarına, yıllarına gülümseyip yola çıktığı kitaplar…

Bir Balonun Peşinden, bu kitaplardan biri. Kahramanı Yıldız Hanım. Okur onu tanımaya başladığında aşina olunan bir mekânda, salonda, koltuğunda. Elinde ipler, boncuklar, duvarlarda resimler… Kendisi de evi de ve hatta hayvan dostları rengârenk *. Duvarlar tablolarla, kenar köşeler özenle bakılmış bitkilerle bezeli. Yıldız Hanım’ın yaşamaktan yanalığı ilk sayfadan itibaren zihnimizde fakat bir oturmamışlık da yok değil bu renk cümbüşü içinde. Tam da burada, aklımızdan geçeni söze döküyor öykü: “Bugüne kadar birçok şey denemiş ama hiçbirinde dikiş tutturamamıştı.” Yıldız Hanım’ın meraklı, heyecanlı, yetenekli, çalışkan bir kadın olduğu belli, öyleyse nedir bu tutmayan dikişin sırrı? Ve hep tutturmak zorunda mıyız dikişleri? Pek tabii, hayır! Hayat en mükemmeli arzulamak, her işi bittamam yapmak için çok kısa. Ve aynı hayat, takvimle eskimeyecek, her an yeni bir yolculuğa kapı aralayacak kadar uzun. Bundandır ki geçmiş yıllarda köpeği Karamel ve faresi Çiko ile uzun yürüyüşlere, doğa gezilerine çıkan Yıldız Hanım, ev içinde oyalanacak bir şey aranıp durmaktan yoruluyor ve yine bundadır ki, kendisini tanımlayanın şimdilerde merdivenleri “bir kaplumbağa gibi yavaş yavaş” çıkmaktan fazlası olduğunu biliyor.

Bildiğinde yanılmıyor da elbet, yaşamdan alacağımızı saçlarımızdaki beyazlarla hesaplarsak hesabımız kolay ödenen cinsten olur, elbisesi kırmızı, sesi cıvıltılı, hayalleri parıltılı olanların ezberindedir bu. Bir kaplumbağa gibi çıkılan merdivenleri, eski mi eski bir atlasın yarattığı coşkuyla “tavşan gibi zıplayarak inmek” de bu bilmenin hallerinden biri.

Salona yeniden döndüğünde iki yol vardır Yıldız Hanım’ın önünde. Ne kadar iyi olurlarsa olsunlar, ona yetmeyen, yetemeyen hobilerine bir yenisini daha eklemek ve çok üretken bir kadın olduğu halde can sıkıntısıyla kıpırdanıp durmak ya da “Neden olmasın ki?” diye haykırıp hayalindeki yolculuk için hazırlıklara başlamak. Yıldız Hanım, alışılagelmiş temsillerini elinin tersiyle itmekle kalmayıp yeni bir yaşlılık öyküsü yazıyor yani.  Aileye, eve hapsedilmiş akranlarından farklı olduğunu ilk sayfadan biliyor okuru, o bir tablo gibi, köşeye iliştirilmiş koltuğunda gençlere anılarını anlatıp ders vermeyecek, ebeveyn-çocuk arasındaki ilişkinin öğütten örülmüş bilgelik köprüsü olamayacak. Kendine ait bir mekânı, ruhunun yeşillenmeye hazır haline göz kırpan renkleri, listesi uzun uğraşları ve kıymetli mi kıymetli neşeli hayvanlarıyla varlığı kendisine ait bir kadın. Ona anlam kazandıran, yaşıyla birlikte kazandığı düşünülen değerler değil. Bu dünyada uzun zaman geçirdiği için sunulan ‘lütuf’lara, ‘yaşlılara saygı ve sevgi’ye ihtiyacı yok. O, Yıldız Hanım. Hikâyesinin yazarı kendisi!

Yıldız Hanım’ın ne yetenekli bir kadın olduğunu ilk bakıştan itibaren biliyordu zaten okuru, her sayfada onlarca detayı dikkatlice izleme imkânı veren çizimleri inceledikçe onun ‘elinden her iş gelir’ denen insanlardan olduğunu anlamak güç değildi. Bu yeteneğe bir de hayal gücü eklenince, el emeği göz nuru bir uçan balonu oluveriyor. Eh, yaşlı kadınlar hep ev yapımı reçelleriyle nam salacak değil ya?

Yolculuk hazırlıkları sürerken rüzgârın azizliğine uğruyor Yıldız Hanım ve planladığından erken havalanıveriyor. Sepete atlayamayan Karamel ile Çiko da peşi sıra, göklerdeki balonu yerlerde takip etmek üzere düşüyorlar yollara. Güzelim Galata Kulesi’nden uçsuz bucaksız denizlere, yemyeşil ormanlardan Eyfel Kulesi’ne… Yıldız Hanım’ın bulutların izlediği manzarayı kimi zaman bir trenin kimi zaman bir geminin penceresinden görüyor köpecik ile minik fare**. Onların peşinde dünya turuna çıkan okurlar da hem önemli kentleri, iklimleri, hangi ülkede ne yendiğini, nerelerin görülmesini gerektiğini, takip edilecek sanat etkinliklerini öğreniyorlar hem de bu şahane üçlünün kavuşma öykülerinin nasıl sonlanacağını izliyorlar merakla. Yıldız Hanım’ın kararı, şehir şehir, ülke ülke, kıta kıta adımlanacak bir dünya turu bileti sunuyor okuruna.

Koltuğunda oturup resimler yapar kolyeler tasarlarken geçmek bilmeyen zaman Yıldız Hanım uçan balonunun üstündeyken su gibi geçiyor adeta. Gün geceye dönüyor, buzullar çöllere, okyanuslar yemyeşil sarmaşıklara bırakıyor yerini. Çıkılacak ne çok yol, keşfedilecek ne çok yer, atlasa konacak ne çok ‘görüldü’ işareti var. Yaşasın varlığı ailelere, evlere, değeri yaşına duyulan hürmete bedellenmemiş kadınlar! Çok yaşasın yaşlıların koltuğundan fazlasına sahip olduğunu gösterip, okurunu karakterinin peşinde haritanın diğer ucuna ışınlayan kitaplar!

Bir Balonun Peşinden’de beyaz saçları rengârenk hayallerle dalgalandırıyor Kıymet Ergöçen, ne mutlu ona. Okurunu Yıldız Hanım’ın içindeki heyecana ortak ederken ona insanın biricikliğini de fısıldıyor, kadınlık, erkeklik, yaşlılık, çocukluk kalıplarla sabitlenemez; her birimizin hayatı, hayali, öyküsü kendine özgü ve çok değerli. Ne yaşamak dediğimiz bizden sonrakilere aktarmak için biriktirdiğimiz deneyimler tablosu ne de insan yaş aldıkça öğüt fabrikasına dönüşen bir canlı. Hayvanlar da dizimizin dibinde, bizim dünyadaki günümüzü doldurma çabamızın eşlikçileri değil elbet. Çok uzağa olmayabilir yolculuğumuz, imkân varsa yakındaki bir parka olsun bugünlük, yeter ki yola koyulmanın, ağaca dokunmanın, bulut izlemenin tadını yeniden hatırlayalım. Bizi evlere hapseden işten güçten azıcık kaldıralım başımızı, görecek, koklayacak, yaşayacak çok an, birikecek çok anı var, hep. Nasıl olur diye düşünüp vazgeçecek olursak Yıldız Hanım’ın neşesi, cesareti ilişsin göğsümüze.

Kıymet Ergöçen ürettiklerine hayran olduğum bir sanatçı. İlgiyle takip ettiğim seyahat çizimlerinin izleriyle, kendisine biçilen sınırlara uzaklardan el sallayan bir yaşlı kadının öyküsünde karşılaştığım için çok mutluyum. Ergöçen’in sıradışı bakışı, perspektifi yeniden yorumlayışla Yıldız Hanım’ın macerası okurları için bir resimli dünya atlasına dönüşüyor, renkler okurunu bulutlara bindiriyor. Renklerin resimli kitaplarda yarattığı anlam üzerine söyleyecek yeni bir şeyim yok, kötü bir kelime oyunu gibi görünse de, renklerin hikâyeye rengini çaldığı açık. Ergöçen ise renkleri her bir sayfayı bir masala dönüştürmede kullanmayı seçiyor ve Yıldız Hanım’ın öyküsünü derinleştirmeyi karşıtlıklarla kurulan cümlelere bırakıyor. Bedenin hayalle yeniden kuruluşu, doğaya referans veren karşıtlıklarla anlamlanıyor okurunun zihninde. Renkler ilk sayfadan itibaren hayalin eşlikçisi, işaretçisi değil. Yaşama hevesi tükenmeyen Yıldız Hanım’ın renkler ve uğraşlarla bezenmiş yaşamı, renkli giyinen, ‘sıradışı’ bir tarzı olan yaşlı kadınlara doğum tarihini hatırlatmayı görev edinmiş zorbalığa karşı duruş sanki ve bunun okul öncesi çağdaki okurun bilincine yerleşmesi bence şahane. Benzer biçimde hobilerin ‘işe yararlık’la anlamlandırılışını düşünme konusunda da yeni kapı aralıyor metin. Katılımcılarının büyük çoğunluğu, yeni yaşamlarına uyum sağlamaya çalışan yaşlı kadınlar olan yerel yönetim hobi kursları kendini iyi hissetmeden yana fayda sağlıyor elbette ancak uğraş edinme, işe yarar hissetme, -ürettikleriyle- çevresindekilere fayda sağlama ödevleriyle de doğrudan ilişkili. Yıldız Hanım, kanlı canlı görünen bu tablonun, işe yarayan yaşlı olma görevinin arkasına bakmaya da imkân sağlıyor. Yaşlı kadınların yeni bir hobiyle işe yarar hissetmeye mi yoksa tanıyıp bildikleri, soluk alıp veren yaşamlarına mı ihtiyaçları var? Bize sadece takvimin uzak bir yerinde doğduğumuz için işe yaramaz olduğumuzu hissettiren yaftaları söküp atmak hobilerin en iyisi olabilir mi? Bir Balonun Peşinden‘in, koyu renk giyen, en çok koltuğunda rahat eden, zamanla kedisine benzeyen tektipleşmiş yaşlı kadın temsillerine nanik yaparak Yıldız Hanım’ı onun yeteneklerine, deneyimlerine hayranlık duyan torunların, çocukların, komşuların gözünde değil, kendi özünde kahraman kılışına bayıldım!

Daha nice Yıldız Hanım’lar ile tanışma arzusu uyandıran Bir Balonun Peşinden‘in yayıncısı Çınar Yayınları.

*Yazı boyunca Yıldız Hanım’ın renklerine, Bir Balonu Peşinden’in dünya haritasını ışıldatan tonlarına değindim. Kıymet Ergöçen, Lavarla x Aposta’da yayımlanan söyleşinde (https://aposto.com/s/kiymet-ergocen-ile-cizerin-evreninde ) çizimlerindeki renklerle seyahatleri arasındaki bağlantıyı, “Her rengi ayrı ayrı çok seviyorum. Hayal ettiğim dünyalar hep rengârenk olduğu için renkleri özgürce kullanmak bana çok doğal geliyor. Bu renk sevgisini besleyen şeylerden biri de seyahat etmek ve farklı kültürlerle tanışmak. Renkli kültürlerden, dokulardan, desenlerden ve o coğrafyaların hikayelerinden çok etkileniyor, çok besleniyorum. Çizgilerimin canlılığı biraz da buradan geliyor.” sözleriyle anlatmış.

**Şehir şehir, ülke ülke gezmekten hoşnut olabilecek pek çok hayvan gelebilir akla , ancak bu yolculuğa onlardan birini değil, bir fareciği dâhil ederek insanla arasına çizilmiş mesafeyi kısalttığı için Kıymet Ergöçen’e özel bir teşekkür etmek isterim.

Yıldız Hanım, Güneş Toplayın Bizim İçin: Bir Balonun Peşinden” için bir yorum

Yorum bırakın