ALMA (Astrid Lindgren Memorial Award) ve Hugo ödüllü yazar Shaun Tan’ın iki resimli kitabı Kızıl Ağaç ve Kayıp Şey hakkında yazmaya başlamadan önce bu kitapların yalnızca çocuk kitabı olarak değerlendirilemeyeceğini söylemekte fayda görüyorum. Shaun Tan resimli kitaplarını kimler için yazdığını şöyle anlatıyor: “Okuyan ve bakan herkes için. Yani merak eden; tuhaflık, gizem ve gariplikleri eğlenceli bulan, soru sormayı, hayal gücünü kullanmayı seven, dikkatini ve zamanını bunlara adamaya hazır olan herkes için”


Gri Bir Odada Apansız Açan Çiçek
Kızıl Ağaç; kara gölgeler altında ezilen insanların yaşadığı bir yerde, umutsuz günlere uyanan, kendisini ve hayallerini arayan bir kızın hikayesi. Herhangi bir yer ve zamana ait değil bu hikaye. Herşey kasvetli ve gridir, herkes başı önünde yürür. Hiçbir şey duymadan, görmeden yaşamaktadır insanlar. Unutulmuş bir kıyıda ışığı arayan kızın dertleri her geçen gün büyümektedir ancak derdini anlatacak kimseyi bulamaz, “dünya sağır bir makinedir.” Daha iyi şeylerin gelmesini beklemektedir kız. Beklediği daha iyi şeylerse, o gerçekleşmesini beklerken yanından geçip gitmektedir. Zaman her şeyi daha da kötüleştirmekten başka bir işe yaramaz. Dertler büyür, korkunç akıbetler yaklaşır. “Bazen bilemezsin, ne yapman gerektiğini, aslında kim olduğunu veya nerede bulunduğunu” der ve umudu arar sabırla. Ama her yeni gün bir öncekinin aynıdır ve hayat böyle geçecektir sanki. Bir gün hiç beklemediği bir şey olur, gri odasının ortasında kızıl bir çiçek açar. O çiçeğin “tam da hayal ettiğin gibi” koca bir ağaca dönüşmesi değil midir umut?

Kızıl Ağaç hayatta kalmak için çabalarken kendisini ve aydınlığı kaybeden insanların öyküsünü anlatıyor. Bu yüzden kitabın kahramanın bu küçük kız değil kasvetli bulutlar altında sürünürcesine koşturan, her zaman bir şeylere yetişmeye çalışan, yalnızlık ve çöküş içindeki insanlar olduğunu düşünüyorum. Sokağın köşesinde duran şapkalı adam, evet o, sizsiniz belki de!
Shaun Tan, Kızıl Ağaç’ta çocuk ve yetişkinlerin duygularını açığa çıkarmak için metaforlar kullandığını söyler. Söz ettiği korkunç akıbetler çocuklar için canavarlar, okul olabilirken yetişkinler için felaketler ya da hastalık olabilmektedir. Her okur kendi korkusuyla karşılaşabilir yani bu kitapta.
Her An Meşgul İnsanların Arasında Kaybolan “İnsan”
Kayıp Şey, şişe kapağı koleksiyonunu genişletmek için yola çıkan bir çocuğun, sahilde kırmızı ve kocaman “şey”le karşılaşmasıyla başlar. Şey, tüm heybetiyle orada dikilmektedir ancak insanlar öylesine meşguldur ki onu farketmezler bile. Çocuk, kayıp olduğunu düşündüğü bu şeyi oradan uzaklaştırmaya karar verir; sokaklarda yürür, tramvaya binerler birlikte. Yollardaki meşgul insanların da sahildekilerden farkı yoktur, salonlarındaki bu koca kırmızı şeyi görmeyen anne babasının da… Arkadaşı Pete şeyin bir yere ya da birine ait olmadığını düşünse de kahramanımız, kayıp şeyi mutlu etmek istemekte, onu ait olduğu yere ulaştırmaya çalıştırmaktadır. Tabi öncelikle bu yeri bulmak gerekir. İlk olarak bir gazete ilanında gördüğü Ivır- Zıvır Bakanlığı’na götürür onu. Ancak şey burada mutsuz olacağını belli eder. Binadan uzaklaşmalarını söyleyen görevli de orada bırakılan her şeyin unutulmak ve terk edilmek için getirildiğini söyleyince daha zahmetli bir yolculuğa çıkarlar. Çocuk görevlinin verdiği ipuçlarını takip eder, şeyi diğer kayıp ve kimliksiz şeylerin bulunduğu bir mekana ulaştırır. İçerideki hiçbir şey oraya ait değil gibidir ama nedense hepsi mutlu görünmektedir. Bu görüntü çocuğa yeterli gelmiş olacak ki şeyle vedalaşıp, hayatına geri döner. Ne yazık ki gün geçtikçe kayıp şeyleri daha az fark etmeye başlar o da diğer meşgul insanlar gibi.

Kayıp Şey de tıpkı Kızıl Ağaç gibi rutinin ele geçirdiği, yanlarından geçen kocaman kırmızı şeyleri bile farkedemeyecek kadar meşgul insanların zaman ve mekandan bağımsız, kasvetli hikayesi. Kalabalık tramvay istasyonlarına, bürokrasi fışkıran gazete ilanlarına bakın, orada her geçen gün biraz daha çürüyen insanlığı göreceksiniz.
Shaun Tan’ın yalnızlık, sistem ve çürüme üzerine söyledikleri yeni ya da farklı şeyler değil. Farklı olan Tan’ın söyleyiş tarzı. Ders vermeye çalışmadan, okuru mesaj verme kaygısıyla yormadan çiziyor. Kızıl Ağaç da Kayıp Şey de çok başarılı çizimlere sahip kitaplar. Shaun Tan’ın çizgileri öylesine güçlü ki tüm metni silseniz, kitabı çizimler üzerinden okumaya devam edebilirsiniz. Farklı okumalara elverişli çizimlerden söz etmiyorum, herkes aynı hikayeyi okuyacak bana kalırsa. Hayallerini arayan bir kız çocuğu ya da tramvay bekleyen meşgul bir adam olarak kendi hikayesini.
Tan’ın Kitapları Çocuklara Uygun Mu?
Yazının başında da söylediğim gibi Shaun Tan resimli kitaplarını merak eden herkes için hazırlıyor. Kitaplardaki kasvet, hüzün temaları ya da çizimlerdeki koyu renk kullanımı nedeniyle çocuklara uygun olmadığını düşünenler olabilir ancak herhangi bir yaş grubunu çemberin dışına iten hikayelerle karşılaşılmıyor. Anlatılan durumlar, farklı anlamlar yüklenerek, çocuk ya da yetişkin her bireyin hayatında karşılık bulabilir. Bu kitaplarda anlatılan çok meşgul insanlar, çocuklara gösterilen “iyi gelecek fotoğrafları” aslında: Hep daha yukarıya ulaşmaya çalışan ve fark etmeden kendisini bile yok sayan, çürümeye başlayan insanlar. Çocukluklarını kurallar ve idealler arasında geçiren küçük okurlar hayallerin ve aydınlığın peşinden gitmeyi, umudu beklerken yılmamayı görecekler bence. Özellikle Kızıl Ağaç’daki arayış hikayesinin değerli olduğunu düşünüyorum bu açıdan. Tan’ın kitaplarında hüzün, yalnızlık ve kasvet var ama karamsarlığa yer yok bana kalırsa.
Bütün bunların yanında Kayıp Şey’le ilgili bir eleştirim var. Shaun Tan, insanı yalnızlaştıran düzeni teknoloji üzerinden yorumlamaya, bu yalnızlaşmayı arka planlardaki detaylarda matematik ve fen bilimleri formülleriyle somutlamaya çalışmış. Kitapta bürokrasi olgusu, çocukken etkilendiğini söylediği Hayvan Çiftliği çerçevesinde ele alınmış, hatta bakanlık amblemleri Hayvan Çiftliği’ndeki karakterlerle resmedilmiş. Bu Orwellyen bakışa dair söylenebilecekleri daha derin bir yazının konusu olmak üzere öteliyorum.
Kızıl Ağaç ve Kayıp Şey, gri şehirlerde aydınlığı arayan çocuk ya da yetişkin tüm okurlara tavsiyemdir. İnsana dair olan, kasvetli bulutlar altındaki şehirlerde meşgul ve yalnız olmak değil bu çürümeye karşı umudu aramaktır bence. O gri odalarda kızıl çiçekler yetişir elbet, yeter ki kayıp şeyleri gözden kaçıracak kadar öne eğilmesin insanın başı.
Bu yazı 18.12.2013 tarihinde soL Kitap’ta yayınlanmıştır.
Kitapları yeni okudum, haklarında bulabildiğim en güzel yazı olmuş. Elinize sağlık Işıl. Selamlar… Arzu
Çok teşekkürler yorumunuz için.
sevgiyle,
ışıl.
Çok teşekkür ederim güzel yorumlarınız ve tavsiyeniz için. Renklerin korkunç grilikleri aşıp sokaklara taştığı günlere…
Nasıl güzel anlatmışsınız, keyifle okudum. Blogunuza bayıldım hemen takibe aldım.
Shaun Tan’ın hikayelerini ve resimlerini çok seviyorum. Kayıp Şey, Eric, Ağuatosböceği ve Şakıyan Kemikler kitapları kitaplığımda mevcut. Kızıl Ağaç kitabının da bu ciltli kapak baskısını o kadar uzun zamandır arıyorum ki anlatamam 😦
Keşke daha önce karşıma çıksaydı da alsaydım 😦
Ne zamandır vakit ayıramadığım bloğuma hemen dönmek için yüreklendiren yorumunuz için çok teşekkür ederim. Hiç tanışmadığım insanlarla aynı kitaplara aynı tebessümle baktığımı bilmek öyle mutlu ediyor ki beni. Shaun Tan’a, griliklerde kaybolmuş insanların karşısına çıkıveren garip makinelere, duvarlarda açan çiçeklere…