Çocuk kitaplarından söz ederken hayli cömert davrandığım/ız kelimeler var. Hayal gücü, örneğin. Yaratıcılık. Keşif. Merak. Özgürlük. Sınırsızlık. Duygudaşlık. Eşitlik. Umut. Bir de bulut. Benim için tüm bunları kapsayan, sarıp sarmalayan kelime bulut. Bulut, engin bir sözcük.
“Bulutlu bir kitap.” Güzel çocuk kitaplarını böyle anıp, anlattığımız sohbetler düşlerim. Bu sohbetlere konu olabileceğini düşündüğüm kitaplarla karşılaşmak şahane, ama bazen peşinde olduğum, merakla aradığım, görünce neşelendiğim kelimelerden örülü hikâyeler üzerine konuşmak çok da kolay olmuyor. Bu zorluğun bir dolu başka durum için de yinelenebileceğini biliyorum. Yani yalnız değilim. Ve yalnızlık asla yalnız kalamaz. İşte harika bir kelime daha çıktı karşımıza: Beraberlik. Çoğulluk değil ama, hep bir aradalık da değil, beraberlik. Yalnız olmadığını bilmek cesaret veriyor olabilir. Güvende hissettiriyor olabilir. Mutlu edebilir. Korunup kollanacağını bilmek huzurlu hissetmeye yarayabilir. Hepsi ihtimal, tam tersi de olabilir elbette, bu yüzden ortaya beraberlik kelimesini koyduğumuzda peşinden adımlayanların sözlerine dikkat kesilmek gerekir. Arkadaşlık hoop diye dibinde bitiverir beraberliğin. Dostluk koşar adım gelir, aile yerini çoktan almıştır zaten. Sınır, önemsenmeyeceğini düşündüğünden ağırdan alır yürümeyi. Özgürlük de geridedir ve anlatacak çok şeyi olduğunu belli eden bir ifade takınmıştır, yanı başında da eşitlik. Keşif, merak ve umut izler onları, ilk sözü sınıra vermek istediklerini söylerler. Sınırın özel davetlisi de sanırım sevgidir. Birbirlerinden bağımsız konuşmaları hayli zor görünmektedir ona göre. “Birini çok sevmek onu istediğimiz şekilde sevebileceğimiz anlamına mı gelir?” sorusuyla beraber başlarlar konuşmaya.




Kelimeler bu derin sohbete dalmışken bir yerlerde iki küçük çocuk bir kuş görür. Bakar, besler, sarar, severler onu. Değişik yemişler, türlü gezişler, gösterişli kafesler… Olmayınca olmaz işte, yüzü gülmez kuşlarının. Çünkü düşüne ortak değildir akılları. Hayran oldukları sesin mırıldandığı şarkıyı duymamaya başlamıştır kulakları. Öyle ya, “Her kuşun kendi şarkısı vardır. Şarkılar, kuşların düşü ve neşesidir.” Bu sesi duyamazlar ama yeniden, yeniden denerler onu mutlu edebilmeyi. Sorarlar, ararlar neşesini, bazen de zorlarlar onu bulması için güzel kuşu. Sağa bakarlar, sola bakarlar; iki iken çok olurlar, evken mahalle, küçükken büyük… Bunca insan bir araya geldi de bulamadı mı kuşun mutluluğunu diye soracak olursanız yanıt veremem size. Hayli basmakalıp bir ifadeyle asıl araması güzeldi, derim belki de. Araması güzeldi çünkü bunca duygunun, bunca kavramın, bunca bilmenin, öğrenmenin, sormanın küçücük bir resimli kitaba sığabileceğini tahmin edemez insan. Kelimelerin o derin sohbetinin ağaçlar, ormanlar içinde cıvıldaşarak büyüyebileceğine ihtimal vermez. Eh, olunca da oluyor işte. Bulut Kuş, sevginin sınırlarına, neşe ile özgürlüğün ilişkisine, sahiplenmenin eşitlikle çarpıştığı anlara, cesaret etmek ile büyümek arasındaki yollara, resimli kitaplarda görmeye pek de aşina olmadığımız bir illüstrasyon tekniğiyle, Çin kâğıt kesme sanatıyla bakıyor.




Çocuk kitaplarından söz ederken hayli cömert davrandığımız tüm o kelimeler, hayal gücü, özgürlük, eşitlik, umut, sınırsızlık, sevgi hakkında okumak isteyenlere tavsiyem olacak bir kitap. Umarım tüm kardeş kelimelerini sarıp sarmalayan adıyla Bulut Kuş, bütün okurlarına aynı direnci verir.
“Yüksek sesle şarkı söylemek istiyorum.
Kuşlar için, kendim için şarkı söylemek istiyorum:
Ben, bulut gibi özgür bir papağanım.”
Bulut Kuş, Bai Bing tarafından yazılıp Yu Rong tarafından resimlenmiş. Yuan Zhang tarafından çevrilen kitabın yayıncısı Günışığı Kitaplığı.