Antonio minik bir oğlan. Evde, okulda, sokakta, otobüste, her an her yerde. Öylece durduğu yerde duruyor sanıldığında bile kıpır kıpır. Salondaki sandalyenin altından göz kırparken saniyeler içinde salınmaya başlıyor göklerde. Onun yanında, bunun yöresinde, ana babasının evladı, öğretmeninin öğrencisi; herkesin bir şeyi, kimisinin her şeyi bazen. Ve her daim “göründüğünden çok daha fazlası.” Çünkü küçük bir çocuk o, her ânı yeni bir hikâye.
Okumaya devam et “Kraliçenin Sofrasında Rengârenk Canavarlarla: Antonio Gibi Biri”