Kendini alemlerin kralı sananlarla karşılaşmanın yaşı yok, maalesef. Onlar her köşe başından fırlayabilirler, her an. Yüreklere saldıkları korkunun kokusundan bulurlar kendilerini bile. Böbürlenmektir işleri. Karınlarını itaat ve koşulsuz övgü doyurur. Gerçi doymak da bilmezler ya, neyse. Bu gölgesi kendinden büyüklerin bazı ortak özellikleri vardır ama, kendilerinin bile unuttuğu. Kendinden büyük olanı gördüğünde çöküveren omuzları, balon misali sönüveren cesaretleri, titrekleşen sesleri… Küçük sanılanlardan çıkan yüksek seslerdir korkuları. Okumaya devam et “Koca Dağlardan Bihaber Zorba:En Güçlü Benim!”
Kategori: Okul Öncesi – 5+
Büyük Denizlerde Bir Küçük Yıldız: Anne Ben Kimim?
Ben Kimim? Nereden geldim, yolculuğum nereye? Ne yapmayı severim, ne olmak isterim? Bu sorular ömrümüz boyunca kafamızın içinde dönüp duruyor. Asla tatmin edici bir yanıt bulamıyoruz. Bulsak hayli keyifsiz bir düşün dünyamız olurdu zaten. Yolculuğumuzun ilk adımlarında coşkuyla, merakla; sonraları özenmeyle, hayalle, ileriki yıllarda kaygıyla, çıkarla yanıtlıyoruz bu soruyu. Sonra gün geliyor bir yol ayrımı çıkıyor karşımıza. Bir kez daha soruyoruz, bu kez tecrübeyle: Ben Kimim? Ömrümüz boyunca inşa ederken, beğenmeyip bozarken, sıfırdan yeniden yaparken aklımızda bu soru. İyi ki! Okumaya devam et “Büyük Denizlerde Bir Küçük Yıldız: Anne Ben Kimim?”
Ama Arkadaşlar Güzeldir: Bütün Gün Esneyen Prenses
Hayli büyük bir sarayda, hayli parıltılı altınlarla, hayli renkli giysilerle dolaşan bir kral varmış. Kralın emrinde hayli insan varmış; bakanlar, hizmetliler, uşaklar, bahçıvanlar. Lakin kralın derman bulamadığı hayli büyük bir sorun varmış ortada. Biricik kızı tüm gün ama tüm gün, başka bir şey yapmaksızın esniyormuş. E tüm gün ortalıkta esneyip dolandığı için annesi, babası, tüm saray eşrafı dahası kediler, köpekler bile tüm gün esniyormuş onun peşi sıra. Okumaya devam et “Ama Arkadaşlar Güzeldir: Bütün Gün Esneyen Prenses”
Bulutlu Olmasın Diye Gökyüzü: Nilüfer’in Gülümsemesi
Bu Kitabı Çok Sevdim yaklaşık bir yıldır sessizdi. Yazamadım. Boşlamaktan, vakitsizlikten falan da değil üstelik saf inanmışlıktan… Bu alanın bir müddet sonra ‘ben’ olmasından sanırım; burada gülümsemem, özgürleşmemden. Ve işte o direnmeye çabaladığım karanlık sonunda beni de yakaladı. Bambaşka yerlerden doğru olanda durdum, ürettim, direndim bu bir yılda. Hayatımı hayal ettiğime çok yakın bir yere getirdim mesela. Sınırsızca düşünmemi sekteye uğratan bir takım yükümlülükleri ötelemeye çalıştım; derin soluklar almanın uzun uzun hayal kurmanın hakkım olduğunu kavramaya başladım, kedileşmeyi öğrendim bir yandan… Okumaya devam et “Bulutlu Olmasın Diye Gökyüzü: Nilüfer’in Gülümsemesi”
Bir “Biz”e Yeter: Postacı Piero ile Gece Bekçisi Marcello
Bizim evde iki yatak, üç bisiklet ve dört koltuk var. Bolca kitabımız da var, ama balığımız yok. Ev büyükçe ama biz sığmıyor gibiyiz yine de. Ev arkadaşım, ben giderken de evde, dönerken de. Zaten yatağa arada bir geliyor, koltuklarda tırnakları törpülüyor, bisikletlere bakıp bakıp şaşırıyor; mutfağı güneşlenmek, salonu da pencereden sokağı izlemek için kullanıyor. Kitaplar en çok raflardan aşağı atarken hoşuna gidiyor. Balığımız olsaydı… Olamazdı. Piero ile Marcello’nun varmış işte, dememe kalmadı, uyudu. Okumaya devam et “Bir “Biz”e Yeter: Postacı Piero ile Gece Bekçisi Marcello”