Bir gün bana bir şey oldu, içimdeki ses sustu, gök parça parça üstüme yıkıldı sandım. Bir gün bana bir şey oldu artık rüzgarın soluğunu hissetmem mümkün değildi sanki. Bir gün bana bir şey oldu, zamanı geriye almak mümkün olabilseydi dedim ya da beni ayağa kaldıracak bir ele tutunmak. Ama, bir saniye. Bunların hepsi başka başka günlerde olmuştu.
Evet, bir gün, bir başka gün ve bir diğer günde bana başka başka şeyler oldu. Julia’ya da aynısı olmuş meğer. O da mutlu ve dingin yaşamın salıncağındayken birdenbire… Onu hissedivermiş! İçindeki o kocaman boşluğu. Julia’nın boşluğu da tıpkı benimki gibi apansız açılıvermiş. Üşümüş, ürkmüş, içindeki sesleri bastırmak için daha çok ses istemiş kimi zaman. Kimi zamansa çıt çıkmamasını dilemiş. “Evet”, dedim dinledikçe, “işte ben de aynen böyle yaptım.” O da benim gibi kapanmaz sandığı yarasına bantlar, onulmaz sandığı söküklerine yamalar aramış. Gel zaman git zaman Julia bu boşluğu dolduracak daha güçlü bir çare aramaya başlamış. Ama sözünü tamamlamasına fırsat vermeden, heyecanla, ben girdim söze, tam da burada. “Ben bir valiz topladım” dedim Julia’ya, “ardından ömrüme ömür katan tüylü bir canyoldaşına sarıldım ve yeni bir kitabın kapağını araladım. Sen neler yaptın?” Kaldığı yerden anlatmaya devam etti Julia boşluğun akıbetini.Evet, Julia’ya, bana ve sana bir gün bir şey oldu. Ve sonra başkaları. Ve evet dostum, bugün yine buradayız. İçimizde anılarla bezenmiş bir tuhaf b(h)oşluk.
Boşluk sendelemenin, düşeyazmanın hikayesi. Yitirmenin en çok; bir sevdiğini, bir hayali belki ya da yaşama sevincini. Boşluk, düşe kalka büyümenin hatta büyümenin tam da düşerek tamamlanabileceğinin fısıltısı. Kendi kendini iyileştirmenin mümkünatının, kendini inşa etme cesaretinin… İyi ya da kötü tüm anıların yürekte ve zihinde bir odaya konuk edileceğinin ve tüm yolculuklara eşlik edeceğinin bilinci. Yaşanan hiçbir şeyin unutulup gitmeyeceğini, sana karışacağını öğrenmenin verdiği ferahlık. Zamandan, dostlardan beklenen ilacın sırrını yeniden yazan bir hikaye Boşluk.
Boşluk, bir travma hikayesi evet ama ondan daha çok kendine dönmenin, kendini görmenin ve kendini elinden tutarak kalkmanın şiiri. Yaşı yok, zamanı mekanı yok kitaplardan. Okurken hem içimdeki minik boşluk sızladı hafifçe hem de kendimi sevdim yeniden. Yamalarımı, cesaretimi, tökezleyişlerimi, güneşe dönüşümü; beni ben yapan her şeyi kucakladım. Boşluk beni öylesine etkiledi ki, öylesine ben ki, hakkında ne desem eksikli kalacak gibi. Beni tanıyanlar Kumkurdu ile kurduğum bağı bilir. Boşluk’u, canım Julia’yı aldım biricik hayal yoldaşım Zackarina’nın yanıbaşına koydum. Öyle ya, bizim aklımızda çok soru var; biz bazen hayal kırıklığına uğradık, bazen çok güldük, bazen olanlara anlam veremedik. Evet, biz adlı adınca yaşadık ve kendimize dönecek yolu hiç kaybetmedik. “Yine, yeniden” demeyi mümkün kılan da o yol değil miydi zaten?Boşluk, Anna Llenas tarafından yazılıp resimlenmiş. Sanem Öge tarafından çevrilen kitap Nesin Yayınevi tarafından yayımlanıyor.
Kitabın görsel tasarımından söz etmeden geçemem elbette, boşluğu; solup yeşermeleri kolajla anlatmak ne harika bir fikirmiş. Hayattan, her an yamacımızda duran malzemeler ve çizgilerle uçsuz bucaksız dünyalar yaratmış Anna Llenas, boşluğumuzun da ne kadar bizden, ne kadar olağan olduğunu fısıldamış sanki. Anna’ya hayran oldum ve hayalgücüne, yeteneğine çılgınca öykündüm.
“Anılarla Bezenmiş Bir Garip Hoşluktu O: Boşluk” için bir yorum