Her gün öncekinin aynı, okuldan eve evden okula mı? Market orada, berber şurada mı? Durakta, otobüste hep aynı yüzlerle mi karşılaşıyorsunuz? Aynı teyze mi o camdan bakan? Köşeden el sallayarak gelen de her sabah aynı noktada karşılaştığın çocukluk arkadaşın mı? Üst komşunuz, alt komşunuz ve hatta köşedeki kedi bile hep aynı mı? Çok renksiz buralar, beklenmedik bir şeyler olsa da mahalle bir sallansa mı, diyorsun? Nasıl mı olacak o iş? Uzay gemisi inemeyeceğine göre…

Minik bir kasaba düşleyin; sokaklarında şaşkın, üzgün ya da düşünceli insanların dolandığı. Gülümseyenler de var elbet, onlar öyle çok ki hem de. İşlerine gidiyor, işlerinden dönüyorlar. Evinin önünde oturup etrafı izliyor kimi, kimi bisikletiyle geziye çıkıyor. Her şey yolunda görünüyor yani. Görünüyordu demeliyim belki de çünkü günlerden bir gün hiç beklenmeyen bir konuk ziyaret ediyor bu minik kasabayı. Hızlı mı hızlı, güçlü mü güçlü bir konuk bu gelen. Ziyaretini sona erdirirken de neye uğradığını anlamayan kasaba halkını ve her durumda gülümseyebilen kedileri katıp yanına, devam ediyor yoluna. Bu konuğun adı rüzgâr ve gökyüzüyle buluşturduğu kasaba halkını bir hayli korkutuyor. Kasabalılar başlarına geleni anlayamayıp bağırıyorlar önce, sonra yükseklerden gördükleri şehirler, ülkeler çekiyor dikkatlerini, seyre başlıyorlar. Bulduğu topla oynamaya başlayan oluyor, ip atlayan hatta sandalyesine kurulup kitap okuyan da, ama kolay değil alışmak uçmaya, tükenmiyor soruları.

Minik kasabanın çalışkan halkı, hayatlarını yükseklerde sürdümeyi başardı mı? Gökte sürdürülebilir mi alışkanlıklar? Bilmem. Ellerindeki ekmeklere, mektuplara, hediyelere bakmalı belki. Dünya’yı gezdiler ama dost olabildiler mi dünya halklarıyla? Şenlikler düzenlendi mi adlarına? Nasıl karşılandı yolculukları; sevdi mi insanlar onları, korktular mı onlardan? Rüzgâr onlara Dünya’yı, onlar da başka insanlara iyiliği gösterebildi mi? Bunları da bilmiyorum, bildiğim bir şey var ama, minik kasabanın insanları bizlere, yolculuklarının tanığı okurlara, rüzgârın sesinde gizlenmiş bir sır armağan ettiler: Hayal gücünün sınırı yoktur.
Rüzgârın Üzerindeki Şehir, çocuk edebiyatının en verimli ve değerli yazarlarından Behiç Ak’a ait. Behiç Ak’ın ismini işitmek kocaman gülümsemelerin vesilesidir benim için. Çocuk dünyasına bu derece keyifle kapı aralayan az kalem vardır. Her kitabıyla hayal gücünün sınırsızlığının keyfini sürdürür. Behiç Ak’ın tadına doyulmaz hikâyelerini kendi dilinde okuyabilmek de şansımız olsun, iyi ki var! Rüzgârın Üzerindeki Şehir, her sayfası yoğun emekle detaylandırılmış bir kitap. Okuma boyunca yeni detaylar aranabilir, karakterlerin ifadeleri ya da eylemleri üzerine sohbet edilebilir. Her şeyden önce hayal gücünün hamağına öyle bir atıyor ki okurunu, sonunu tahmin etmek hiç de kolay değil kitabın. Yolculuk başladığı andan itibaren kasabalının neler yapacağı üzerine tahmin oyunları oynamak, hikâyenin devamını yazmaya çalışmak da hayli keyifli olabilir. Yine küçük okurun rüzgârın üzerinde seyahat ettiğini düşünüp kendini hangi karakterle özdeşleştirdiği, hangi karede kendine yer bulduğu konuşulabilir. Hiçbirine benzemiyorsa kendi resmini çizip bir sayfaya iliştirebilir belki. Rüzgârın Üzerindeki Şehir, şimşekle ekmek pişirilen, evlerin çatılarındaki uçak merdivenleri kullanılarak yolculuğa çıkılan, zürafalara dondurma ikram edilen, rüzgarda salınan evlerin arasına çamaşır ipleri gerilen bir harika kitap! Resimleri ayrı hikâyesi ayrı güzel. Hayal gücünün sınırına konulan çizgileri silenlere ne mutlu ve ne mutlu onların okuyabilen çocuklara!
Rüzgârın Üzerindeki Şehir, Behiç Ak tarafından yazılıp resimlenmiş. Bendeki baskısı Oğlak Çocuk’a ait ancak kitap artık Can Çocuk tarafından yayımlanıyor.
Behiç Ak hakkında daha fazla bilgi almak isteyenler http://behicak.com/tr/ adresini ziyaret edebilir ve kitaplarının keyifli dünyasına adım atabilir.
“Hayal Gücüne Sınır Çizenler Giremez: Rüzgârın Üzerindeki Şehir” için bir yorum