Bay Willy Wonka’nın çikolata fabrikasının ününü duymuşsunuzdur muhakkak. Fabrika gezisine katılacaklar için paketlere saklanan altın bileti ilk günden bulacak kadar tutkunusunuz belki… Belki kamyonla çikolata yığıyor önünüze aileniz… Belki de ancak kokusunu çekebiliyorunuz içine çikolatanın,fazlasına imkanınız yok. Dert etmeyin; Wonka’nın yakın dostu Dahl hepimize birer pusula hediye etmiş, kendi altın biletimizi bulabilelim diye.
Charlie, ebeveynleri Bay ve Bayan Bucket ve de onların ebeveynleri Joe Dede ile Josephine Nine ve George Dede ile Georgia Nine’yle birlikte yani hayli kalabalık bir aileyle,kentin kenarında küçücük bir kulübede yaşar. Aile öylesine yoksuldur ki; edindikleri yiyecekler asla karınlarını doyurmaz, tüm gün açlıktan kıvrınıp dururlar. Dünyanın en büyük çikolata fabrikası Charlie’nin yaşadığı kenttedir ama küçük Bucket’ın hayatta en çok sahip olmak istediği şey bir çikolatadır. Fabrikanın sahibi Willy Wonka’nın çikolataları öyle muhteşemdir ki, Wonka Fabrikası’ndan çevreye yayılan kokuyu içine çekmek bile mutlu eder Charlie’yi. Bir kış günü, gazetenin akşam postasını heyecanla sallayarak eve gelir Bay Bucket. Gazetedeki habere göre, Wonka beş çocuğu fabrikasında gezdirmeye ve konuklarına ömür boyu yetecek çikolata ve şeker armağan etmeye karar vermiştir. Fabrikayı ziyaret edecek çocuklar, çikolata paketlerine gizlenmiş beş altın biletten birini bulmalıdır. İlk altın bilet, haberden hemen sonraki gün Augustos Gloop adında hayli tombul bir çocuğa çıkar. Annesi, tek tutkusu yemek yemek olan oğlunun bileti bulmasına hiç şaşırmadığını, onunla gurur duyduğunu bildirir gazetecilere. Dünyanın dört bir yanında insanlar fabrikayı gezebilmek için Wonka çikolatalarının peşine düşmüşken, ikinci altın biletin bulunduğu haberi düşer baş sayfalara. Veruca Salt, zenginliğin yardım ettiği bir talihlidir.

Veruca’nın ailesi kızları ne isterse yerine getirmeyi iş edindiklerini; bileti bulması için de kamyonlarca çikolata alıp, bileti arattıklarını açıklarlar mikrofonlara. Veruca’nın ardından, cikletini sadece yemek yerken çıkaran (çıkardığı cikletleri de asansör düğmelerine yapıştırarak insanların başına dert açan) hayli takıntılı Violet Beauregarde ve televizyon keyfini bozan her şeyden haliyle biletin yarattığı coşkudan da nefret eden Mike Teavee bulur altın biletleri. Son altın bilet dünyanın bir yerine kendisini bulacak talihliyi beklerken; Charlie’nin kentinde havalar iyice soğumuş, günlük ihtiyaçlara çözüm aramak fabrika gezisinin yarattığı heyecanını unutturmuştur. Ta ki, Charlie yerde bulduğu parayla bir Wonka çikolatası almaya karar verene ve son altın bileti geziden bir gün önce buluna kadar. Wonka gezisi için en az torunu kadar heyecanlı olan Joe Dede ve Charlie büyük günün sabahında diğer çocuklar ve aileleriyle birlikte fabrikanın kapısında yerlerini alırlar. Willy Wonka tüm çocuklarla tek tek tanışır, gezinin kurallarından söz eder ve fabrikanın kapıları açılır. Çikolata ırmakları, yenilebilir ağaçlar, nane şekerinden yapılmış çimenler; dans etmeyi ve şarkı söylemeyi çok seven, çalışkan küçük insanlar Umpa Lumpalar’la Wonka Fabrikası rengarenk bir masal kitabının sayfalarından fışkırmış gibidir. Gezi henüz başlamışken Augustus çikolata nehrine girer ve kuralları ihlal ettiği için fabrikadan ilk ayrılan çocuk olur. Umpa Lumpalar onun adından bir veda şarkısı söyler. Buluş Odası’nın gezerken aceleciliği ve şımarıklığının kurbanı olan Violet; mosmor bir top olark ayrılır fabrikadan, veda şarkısı eşliğinde. İstediği her şeye sahip olabileceğini sanan Veruca, ceviz odasındaki sincaplara göz dikince veda eder geziye, yanında anne babası ve ardında Umpa Lumpalar’ın veda şarkısıyla. Mike ise en büyük tutkusunun, televizyonun, ışığına kapılır; onun için de bir şarkı işitir fabrikada kalanlar. Kalanlar yani Charlie, dedesi ve Bay Wonka. Çikolatanın dahisi işte o anda açıklar sürprizini ve ömründe bir çikolatanın tadına hasret yaşayan Charlie Bucket’a dünyanın en en meşhur çikolata fabrikasını armağan eder .
Charlie’nin Çikolata Fabrikası’nı televizyonda, özellikle kış akşamlarında, sıkça yayınlanan filmi sayesinde tanımayan pek azdır sanırım. Filmi severim ama hayallerime uygun çekilmediği için burun kıvırırım hafiften. Bu yüzdendir ki, kitabın üç boyutlu olarak basıldığını duyduğumda inanılmaz sevindim. Üç boyutlu bir çikolata fabrikası, ne muhteşem! Kitap adı altında basılan karton oyun alanlarından hiç hoşlanmıyorum ancak kitaba sadık kalan, okuruna hayal diyarlarının kapılarını aralayan üç boyutlu kitaplara bayılıyorum. Charlie’nin Çikolata Fabrikası’nın kargo paketini açtığımda altıncı altın bileti bulmuş gibi zıplamamda o kapılardan birini görmüş olmamın payı var. Dahl’ın hayal gücüyle ele ele giden bir çalışma olmuş bence. Roald Dahl, okurlarını bu masalsı fabrikaya davet ettiğinde yıl 1964’müş. Ne çok değişmiş ve her şey nasıl da aynı. Uçurum her gün biraz daha derinleşiyor; zenginler çok daha zengin, yoksullar çok daha yoksul artık, eşitsizlik baki. Çocuklarıyla ilgilendiğini, onları sevdiğini “bilimsel yöntemle” ifade ediyor artık ebeveynler ama şımarıklığın anlamı hala aynı. Teknolojinin yarın neler getireceğini tahmin bile edemiyoruz ama televizyonun çocuklara yaptıkları hala aynı. Bencil, hayal gücü sınırlı, düşünme yetisi tembel, sadece şımarıklıkta sınırsız, haliyle geleceği de sorunlu çocuklara ve çocuğunu sevmeyi her istediğini önüne sermek sanan, yanlışını olumlayan ebeveynlerine sağlam bir eleştiridir Charlie’nin Çikolata Fabrikası . Umpa Lumpaların sincaplara göz diken Veruca’nın ardından söylediği
“Bütün suç Veruca Salt’ta mı acaba,
Hiç mi suçlu yok ondan başka?
Öyleyse kim şımarttı bu kızı böyle,
Kim peki dedi her isteğine?”
ya da Tele-Çikolata Odası’nda kendinden geçen Mike’ın ardından söylediği veda şarkıları korkarım ki asla yitirmeyecek geçerliliğini:
“Aklını başından alır insanın!
Ne düş bırakır, ne düşgücü, inanın!
Akıl erdiremez artık hiçbir şeye!
Çocuğun adı çıkar kuş beyinliye.
Kafayı bir tek televizyona takar!
Öyle oturur, boş gözlerle bakar!”
Roald Dahl’ın büyüleyici hayal gücüyle 9-10 yaşlarımda Dev Şeftali’yi izleyince tanışmıştım. Pocahontas’tan bile daha çok sevmiştim filmi, ki benim film ölçerimin tepesindeki Pocahontas’ın tahtı çok sağlamdı o vakitler. Çok sonra kitabı okudum aynı çocuk heyecanıyla. Hala da Dahl’ın her kitabında hissederim aynı heyecanı. Kitaplarından tutkuyla söz etmemin, sürekli okumasını salık vermemin, yazarken gülümsememin sebebi bu heyecandır. Beğendiğim baş ucuma koyduğum pek çok çocuk kitabım vardır ama pek azını okurken gözlerim büyür, pek azında Dev Şeftali’yi izlerken olduğum gibi kıpırdanıp dururum koltukta. Beni o sayfaya sokan , karakterle birlikte soluk aldıran, sahneye dilediğimce bir tuğla koymama imkan veren kitaplar yaratır bu heyecanı ancak.Dahl’ın kitapları böyledir işte, daha ilk sayfalarda tutar elinden içine katar okuru. Asla yaşı yoktur okumanın; asla eksimez, eksilmez kitaplardır. Sakın filmi izlediğiniz için kitabı okumuş saymayın kendinizi, film çikolata fabrikasından yayılan kokuyu içinize çekmekse,kitap koca bir paket Wonka çikolatasının tadına varmak; kim mahrum kalmak ister ki bu zevkten? Kitabın karton kapaklı baskısından müthiş bir okuma hazzı alacağınızdan elbette şüphem yok ama benim gibi üç boyutlu kitapları sevenlerdenseniz bu baskıyla çok keyifli vakit geçirebilirsiniz. Hele bir de benim gibi kağıdı,kalemi elinize alıp “Şuraya da bir baca çizeyim, bu penceren de bir çocuk baksın” ekleri yapıyorsanız; dönüp dönüp okuyacağınız, hayal gücünüze armağan bir kitabınız oldu demektir.
Charlie’nin Çikolata Fabrikası Roald Dahl tarafından yazılıp, Quentin Blake tarafından resimlenmiş. Celal Üster’in çevirdiği kitap, Can Çocuk tarafından yayınlanıyor. Üç boyutlu kitabın kağıt mühendisliği Iain Smyth , tasarım ve uygulaması The Story Works’e ait. Yine muhteşem kokuların yayıldığı Charlie’nin Büyük Cam Asansörü de Can Çocuk tarafından yayınlanıyor.