Keşke, diyorum günlerdir beni içinde debelendiğim “kolunu kaldıramama hastalığı”ndan kurturacak bir iş edinebilsem… Mesela, çözmek için elimden geleni ardıma koymayacağım bir sır. Hiç düşünmeden peşine düşeceğim bir macera ya da… Maalesef heyecan diyarından kapğımı çalan bir misafirim olmadı. Neyse ki herkes benim kadar bahtsız değil, kahkaha garantili koyun Russell kayıp bir hazinenin peşindeymiş!

Bu Kitabı Çok Sevdim, Koyun Russell’ı daha önce de ağırlamıştı. Russell’ın uykusuzluk derdinden söz edip, kendisine bir anda vurulup başucuma iliştirdiğimi anlatmıştım. Efsane koyun ve bir an olsun yanından ayrılmayan dostu kurbağa (adının Frankie olduğunu öğrendik bu kitapta) bu kez büyük bir maceranın içinde.
Kurbağapoposu Çayırı’nda herhangi bir gün… Russell başında kocaman ponponlu kukulatesıyla üçlü parendesini mükemmelleştirmekte; Frankie de ona en yüksek puanı vermekte iken, şaşkın bir karganın taşıdığı kayıp hazine haritasıyla çakışır yolları. Bu hazineyi bulmayı kafaya koyan Russell kaynak gözlüklerini takıp işe koyulur ve küçük dişli çarkından süspansiyon yayına kadar her detayı düşünülmüş Süper- Hüper Hazine Arayıcısı’nı tamamlayıp çıkar atölyesinden. Sevimli olduğu kadar akıllı da olan Russell ve minik yoldaşı ellerinde hazine arayıcıları, içlerinde dizginlemez meraklarıyla Kurbağapoposu Çayırı’nın altını üstüne getirir, bakılmadık delik bırakmaz ama nafile hazinenin ortaya çıkma niyeti yoktur. Ya da Russell ve Frankie öyle sanmaktadır.

Tam ümitler tükenmiş, hazine arayıcı bir ağacın dibine fırlatılıvermişken beklenen sesi çıkarırsa? Tüneller açılır, kazılır da kazılır, daracık delikler de sürülünür. Ve işte , Kurbağapoposu Çayırının Kayıp Hazinesi’ni saklayan sandık karşılarındadır. Sandıktan ne mi çıktı? Saymakla bitmez bir dolu şey. Ve o bir dolu şeyle gelen mutluluk. Evet Russell, ve tabi Frankie, Gerçek Kurbağa Poposu Hazinesi’ni buldular. Bu öyle kocaman bir hazineydi ki, çayırın tüm sakinleri ellerinde fenerlerle geceler boyu, onu izlemeye doyamadılar. Hadi küçük bir ipucu vereyim; sandıktan çıkanlardan biri bir fotoğraf makinesiydi. Bir de güzel bir haber: Russell’ın bu macerasında anne ve babası, anneanne ve büyükbabası teyze ve amcası, kardeşi Sedrik ve kuzenleri, Molly, Polly, Dolly üçlüsü ve onların oyuncak bebekleriyle tanışıyoruz.

Koyun Russell’ın bu macerasında da yine çizimler konuşuyor. Küçük okuruna hikayeyi yeniden ve yeniden yazmak/okumak fırsatı sağlıyor yani. Russell’ın bu kadar çok sevilmesinin en önemli nedenlerinden birinin bu olduğunu düşünüyorum. Ondan asla sıkılamıyorsunuz. İlk kitabını edinirken Russell’ı hiç tanımıyordum, bir iki çizimini görmüştüm sadece. Onu edinmekle ne doğru bir iş yaptığımı düşünmüş, en sevdiklerim arasına yerleştirmiştim. İkinci macerasını okuduktan sonra da Russell’ın yerleştirdiğim yere sağlam bir demir attığını söyleyebilirim. Her sayfasında okurunu böyle sarıp sarmalayan, büyük sözler sözlemeden içine katan az kitap vardır. Bir yandan bu kadar sade bir yandan bu kadar detaylı çizimlere her resimli kitapta rastlanmaz. Her köşede minicik bir detay okurunu gülümsetmek için bekliyor sanki. Efsane Koyun Russell bu kez maceracı ruhu, inatçı kişiliği, harikulade yeteneği ile karşılıyor okuru ve gerçek hazinelerin yerlerini fısıldıyor.

Koyun Russell ile tanışmamıza sağlayan kişi Rob Scotton. Mandolin Yayınları tarafından yayınlanan kitabın çevirmeni Senem Onan. Yeni kitabın çevirisi hala heyecanla bekliyorum.