Bu Kitabı Çok Sevdim’de mart ayı boyunca toplumsal cinsiyet meselesine dair yüksek sesle konuşan kitaplardan söz ediyorum iki yıldır. Bedene atanan sınır ve yargıları yıkmaya niyetli, eşitlik ve özgürlükten yana; ‘böyle gelmiş böyle gitmez’ diyen kitaplardan. Bilinmeyen ülkeleri keşfe çıkan cesur kızlardan, pembeye tutkun oğlanlardan. Katıksız bir eşitlik için mücadele eden kadınların öykülerinden. ‘Öteki’lerden, ‘farklı aileler’inin mümkünlüğünden bahsederek umut verenlerden. Bu yılın mart dosyası ise alev alev bir düşün, Morris’in hikayesi ile başlıyor.
Morris Micklewhite turuncu saçlı bir oğlan. Annesi de öyle, hatta kedisinin tüyleri de. Üçü birlikte yaşıyorlar, evet. Onların çekirdek ailesi tek ebeveynli ve üyelerinden biri dört ayaklı. İsimleri de tipleri de birbirine benzeyen bu üçlünün en hayalperesti Morris galiba. Kafası sorularla dolu, öğrendiklerine ilgisi yoğun, küçük şeylerle mutlu; Morris hayatı kucaklamayı çok seviyor. Ama en çok da ona birbirinden güzel şeyleri anımsatan turuncu elbisesini ve tıkırdayan pabuçlarını. Elbette böyle giyinmenin kızlara özgülüğü adımızla birlikte ezberletildiğinden, sınırlara meydan okuyanlar aşağılanarak yıldırıldığından Morris türlü akran zorbalığıyla başa çıkmak zorunda kalıyor. Sırf fizyolojik özellikleriyle özdeşleşmiş toplumsal kurallara uymak istemediği, sırf o güzelim elbisenin hışırtısına bayıldığı için. Ama sevgi yaraları iyileştirmede mahirdir, turuncu tüylüler ailesi bunu bilir. Düşlere ve renklere sarılmaktan vazgeçmeyenler er ya da geç kazanır.
Morris Micklewhite ve Turuncu Elbise, cesur bir kitap, keşke onu böyle nitelemek zorunda kalmasaydım. Ama öyle. Cesur çünkü eşitlik talebinden söz edilirken kadınların sesini duymaya alışkınız -kuşkusuz bu son derece doğru ve doğal-. Önce sözü elinden alınan sesini yükseltmeliydi ve yükseltti de. Toplumsal cinsiyet kavramının kişileri belli kalıp yargılara uymak üzere biçimlendirdiğini uzun süredir biliyoruz. Ancak kadınların yaşadığı eşitsizliği bütünüyle anlamlandırabilmek için erkek kimliğinin inşasını da kavramak gerektiğine dair tespitler – en azından ülkemiz için- yakın tarihlerin keşfi. Morris Micklewhite cesur bir kitap çünkü kız çocukların da ‘oğlanlar kadar/gibi’ başarılı, cesur, akıllı olduğunun altını çizmekten farklı bir şey yapıyor. Sınır taşına basan bir oğlanın yaftalanışını konu edinip erkek kimliğinin inşa sürecinin de nasıl sancılı olduğundan söz ediyor. Hikayeyi bir de kazanan olmayı erken yaşta reddedenin tarafından görüyor. Cesur çünkü ‘yalnız’ annenin ideal aile kurgusuna yaklaşmak için Morris’i çembere çağırması ile değil içinden geldiği gibi yaşaması için yüreklendirmesiyle sonlanıyor. Evet, Morris Micklewhite cesur bir kitap ve olması gereken de tam olarak bu. Sayfalarında özgür insanların salındığı, kimliğin sonsuz değişimine kulak kabartan; eşitliğin, düşlerin ve gökkuşağının tüm renklerinin sesine ses katan kitaplar çok yaşasın, elden ele çoğalsın!
Morris Micklewhite ve Turuncu Elbise Christine Baldacchino tarafından yazılıp Isabelle Malenfant tarafından resimlenmiş. Deniz Özülke’nin çevirdiği kitap, daha önce Küçük Feminist Kitabı isimli kitapları hakkında da yazdığım Güldünya Yayınları tarafından yayınlanıyor.
“Umutlu Bir Bahar Dansı: Morris Micklewhite ve Turuncu Elbise” için bir yorum