Bir süre önce Bu Kitabı Çok Sevdim’in sosyal medya hesapları aracılığıyla mart ayı boyunca çocuk kitapları ve toplumsal cinsiyet temalı bir dosya hazırlayacağımı duyurmuştum. Dosyaya başlamadan önce toplumsal cinsiyet kavramından ve bedeni biçimlendiren örüntülerden kısaca söz etme gereği duydum.
Ama önce benim hikâyemden… Daha önce söz etmemiştim sanıyorum, akademik çalışma alanım Kadın Çalışmaları; tezimi de eleştirel erkeklik üzerine hazırlıyorum. Bu başlıktaki duyarlılığım ya da reddetme pratiklerim akademik alana dahil olmamla başlamadı. Herhangi bir milat veremeyeceğim sorgulamama ve isyan etmeme dair. Sanırım hep böyleydim. Neden ben de sıranın bir ucundan tutmak yerine öğretmenin masasını düzeltmeliyim? Neden bana şiddet uygulayan bir akranıma aynı şekilde yanıt vermeyeyim? Sadece kız olarak doğduğum için neden terbiyeli olmalıyım? Beni neden futbol takımına almıyorsunuz ki? diye sordum. Klasiktir (sorularım gibi), ‘erkek gibi kız’ olmakla yaftalandım. Bir sürü meziyetim vardı ergenlikte; farklı sanat dallarında yaşımdan beklenmeyecek birikime sahiptim, cesurdum, öğrenmeye açtım, kuralları yıkmaya adamıştım kendimi. Aykırılığımı kız arkadaşlarımla değil erkek arkadaşlarımla dost olma kuralımla taçlandırmıştım. Erkek muhabbeti kurulan dostluklar değildi bunlar, erkek arkadaşlarım yanımda cinsiyetçi aşağılamalarda bulunmadılar asla; yalnızca kız arkadaşlarımın kendilerine biçilen naziklik kılıfına dünden razı görünmelerine öfkeliydim. Bilinçli, donanmış değil ama bir köşede demlenen yolunu arama haliydi benimki. Bir sürü şey okudum, bir sürü şey öğrendim yıllar boyunca. En eşitlikçi alanlarda açığa çıkan cinsiyetçilikle mücadele etmeye çalışmak da hayli zor bir deneyimdi. Sonra çok sevdiğim çocuk kitapları yepyeni bir derinleşme alanı açtı bana. Neden kahramanlar hep erkekti? Kadınlar hep sadık prensesler? Sarayda salınmak zorunda mıydı bu kadınlar? Masallar ve toplumsal cinsiyet üzerine okumaya başladım. Masallar yüzyıllardır kulaktan kulağa aynı şeyleri fısıldar; küçükler kimliğini, kimliğinden bekleneni, doğru olanı bu yolla öğrenir, pekiştirir. Toplumsal akdi de inşa eder bir yönüyle. Erkek cesaretini ispat ettiği yolculuktan mutlak iktidarla döner, hâkimdir; kadın yol gözler, bebek büyütür, sadıktır; güce yaklaşan, onu arayan her kadın kötü, lanetli ve düzen bozucudur. İlk masaldan bugüne kadın ve erkek algısında pek de fazla şey değişmedi aslında. Kazanımlar çok değerli olsa da, her alanda örtük de olsa cinsiyetçiliğe, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine maruz kalıyoruz. Çocuk kitapları, çizgi filmler, ninniler, aile söylemleri, televizyon programları, eğitim müfredatları ve öğreticileri, sokak ve iş dünyası kurallarıyla biçimleniyor ve toplumsal cinsiyet kurallarına uygun yaşamayı ‘normal’ addetmeye başlıyoruz.

Peki, toplumsal cinsiyeti temel değinilerle nasıl tanımlayabiliriz? Doğumdan itibaren kişinin biyolojik cinsiyetine atıfla uyması beklenen toplumsal yargılar bütünü diyebiliriz belki. Doğumun hemen ardından kızlara pembe, erkeklere mavi giydirilmesiyle başlayan derin bir süreçten söz ediyoruz. ‘Erkekler ağlamaz’, ‘kızlar yaramazlık yapmaz’ kalıplarıyla süren, oyuncakların, arkadaşların paylaştırıldığı dönemeçlerden. Çocuk şarkılarında erkeklerin küçük asker olup vatanı koruduğu, kızların bebeğine bakıp ninni söylediği… Atasözleriyle kızların illa kocaya varması gerektiğini, erkeklerin gözünü budaktan sakınmamasının şart olduğunu belleten kabullerden… Okuldan sonra kızlar anneye yardım ederken, erkeklerin sokakta top koşturduğu resimleri ders kitabına koyan bir müfredat yapısından…. Toplumsal cinsiyet kavramını kullanırken, bedene söylemler, eylemler, yargılarla zorla giydirilen bir kalıptan; insan bedenini söylemlerle inşa edip biçimlendirmekten söz ediyoruz özetle. Kabul ve retleri içeren bu biçimlenme süreci; ‘normal olan’a yaklaşmayı, toplumsal kabul görmeyi, kimliğe atfedilenleri en iyi biçimde kuşanıp ‘ideal kadın/erkek’ olmayı amaçlar. Eğitim, sağlık, iş olanaklarına sahip olmakta kadın ve erkek arasındaki uçurumu açığa çıkaran verilerin kaynağında bu eşitsizlik vardır. Aynı işi yaptığı halde kadınların erkeklerden daha az ücret aldığı ve daha düşük unvanlarla çalıştığı gerçeği ayan beyan ortadayken ‘kadının iş hayatındaki hızlı yükselişi’ ya da ‘katıksız eşitlik’ türünden söylemlere itibar etmiyoruz doğal olarak. Gidilecek çok yol, aşılacak çok eşik var kadınların eşitlik mücadelesinde.
Ina Mağarada isimli kitaptan bir kare
Toplumsal cinsiyet çocuk kitapları ilişkisine dönelim yeniden. Geleneksel masalların yerini almaya başlayan resimli çocuk kitapları illüstrasyon teknikleri, pedagojik incelemeler, metnin edebi içeriği açısından hayli donanımlı bir hâl aldı ancak toplumsal cinsiyet açısından yola hâlâ aynı ezberlerle devam etmekte ısrarcı. Öyle ki, toplumsal cinsiyet normlarını reddeden bir çocuk kitabıyla karşılaşınca seviniyoruz. Geçtiğimiz yıl okul öncesi çocuk kitaplarında, çocukların farklı algı başlıkları ile toplumsal cinsiyeti kavramasına dair bir akademik inceleme yaptım; incelediğim kitapların hemen hepsi son üç yıl içinde yayınlamıştı ve sonuç, -sanıyorum başka bir şekilde ifade edemeyeceğim- çıldırtıcıydı. İlerleyen zamanlarda, metinleri akademik formattan uzaklaştırıp, daha kolay okunabilir bir hale getirince Bu Kitabı Çok Sevdim üzerinden de paylaşmayı düşünüyorum. Olumsuzluklara dair çok fazla şey söylenebilir kuşkusuz ancak ben umut devşirebileceğimiz kitaplar hakkında yazarak, toplumsal cinsiyet normlarının nasıl yerle bir edilebildiğine bakalım, söylemek istediklerimi seçtiğim kitaplardan okuyalım istedim. Ay boyunca Ina Mağarada, Erkekler Kızlara Karşı, Frida Kahlo, Pire ve Diken hakkındaki yazılar yer alacak dosyada.
‘Frida Kahlo’ isimli kitaptan bir kare
Bu kitaplar dışında Küçük Feministin Kitabı, Bu Senin Bildiğin Peri Masallarından Değil, Vejetaryen Külkedisi Büyüklere Gerçekçi Bir Masal, Uyanış Öncesi Öyküleri, Külprensi başka bir yol açmayı amaçlayan kitaplar arasında ilk aklıma gelenler. Saraya kapanıp prenses olmak değil doktor olup hasta tedavi etmek isteyen kahramanı ile Zogi, anne işe giderken babanın evle ve çocukla ilgilendiği bir aile ortamında, oğlan çocuklarının sahip olduğu geniş özgürlük alanlarına sahip Zackarina’sı ile Kumkurdu, babası ile futbol oynayan kız çocuklarının yanında üremeye dair bilimsel yanıtlar dile getiren Ben Nasıl Ben Oldum?, da keyif alacağınız diğer metinler olabilir.
Haftaya Ina Mağarada ile başlıyoruz.
Sevgiler.
Şimdiden çok değerli bir dosya oluşmaya başlamış Işıl hanım. Keyifle okuyorum. Ellerinize sağlık. Psikolog Özge Yüksel imzalı “Bilinçaltımızdaki Masallar: Masallardaki Toplumsal Cinsiyet Rollerine Erich Fromm’la Bakmak” isimli bir yazı okumuştum konuyla ilgili, eğer daha önce karşılaşmadıysanız okumanızı öneririm.
Yorumunuz için çok teşekkür ederim Mustafa Bey.
Söz ettiğiniz yazıyı en kısa zamanda okuyacağım, öneriniz için de teşekkürler.
Sevgiyle,
Işıl.
Merhaba, çok güzel bir çalışma olmuş. Toplumsal cinsiyet ve çocuk edebiyatı üzerine çok çalışma yok. Akademik olarak yaptığınız çalışma paylaşıma açık mıdır?
Nursemin Hanım Merhaba,
sorunuzu aynı gün yanıtlamıştım ancak görünmediğini farkederek yeniden yanıtlama ihtiyacı duydum. Çalışma şuan için paylaşıma açık değil maalesef.
Yorumlarınız ve ilginiz için çok teşekkürler.
sevgiyle, ışıl.
Şimdiden çok değerli bir dosya oluşmaya başlamış Işıl hanım. Keyifle okuyorum, ellerinize sağlık. Konu ile ilgili eğer daha önce karşınıza çıkmadıysa, Psikolog Özge Yüksel imzalı “Bilinçaltımızdaki Masallar: Masallardaki Toplumsal Cinsiyet Rollerine Erich Fromm’la Bakmak” yazıyı da okumanızı öneririm.