Yazı kategorisi: Okul Öncesi - 3+

Ben Bu Oyunu Bozarım: Küçük Kerevit

Yağmurda sokağa çıkılmaz! O duvara tırmanılmaz! O kedi sevilmez! Oraya yazı yazılmaz! Bağıra bağıra şarkı söylenmez! Oradan yürünmez! O ağaca çıkılmaz! Sokakta yüksek sesle gülünmez! O kitap okunmaz! O işe hiç kalkışılmaz! O konuya karışılmaz! Yasaklar, yasaklar, yasaklar ve tükenmeyen kurallar. Normallik ve düzen çağrıları. Çünkü… Herkes böyle yapar. Neden? Çünkü… Tüm insanlar bilir ki, … Neden? Çünkü… Bu kuraldır. Ama, neden? Sanılıyor ki, ne kadar uslu, itidalli, kuralsever, aklıselim sahibi olursak o kadar mutlu olacağız. Çünkü, dünyayı koca bir fanusa çevirirsek asla düşüp incinmeyiz, değil mi?

İnsan olmak, bir takım ortak paydalarda buluşmayı, bir arada yaşamayı kolaylaştıracak bazı kurallar ve yasaklara riayet etmeyi gerektiriyor. Bu, tamam. Ama  bitmek bilmeyen normallik kalıplarına, ‘olması gereken’ sınırlarına itirazım var. Normallik başlı başına sorunlu bir kavram zaten. Sorgulamayı, aklına yatmayanı reddetmeyi toplumsal yalıtım yaptırımıyla yok etmeye kadir ‘ bi’şey’. Bu yüzden çocukları normallik dayatmasından nasıl sakınmalı sorusu aklımı çok kurcalıyor. Çocuklar bir diğerinin hakkını gözetmeyi, herkesin yaşam hakkına eşit derecede saygı göstermeyi elbette bilmeli. Bunun sınırları ancak bu durumların neleri kapsadığı tartışmalarıyla çizilebilir. Bunun yanında çocuklar toplumda süregiden yasak ve kuralları, gelenekleri de sorgulayabilmeli; kabul ve reddedebilmeli, kendi varlığı ve kararlarını da ilan edebilmeli.

20161108_133652Çocuklara çizilen kural-yasak listeleri sanıyorum iki kaynaktan besleniyor. İlki, yetişkinin çocuğu toplumsal varlık, ideal vatandaş, mükemmel gelecek neferi olarak yetiştirmeyi kendisinin hak ve ödevi sayması, yani hukuki kaynak. Bu, çocuğa toplumsal uzlaşıları sorgusuz belletme, ona ‘normal bir varlık’ olmayı dayatmayı da içeriyor kuşkusuz. Diğer kaynak ise biraz daha duygusal/ korumacı.  Doğruluğundan emin olunmayan, zarar görebilme ihtimali bulunan her girişimin çocuğun aklının ucundan dahi geçmesini engellemek. Bu tükenmeyen “ama”…lar, “peki ya”..lar bir süre sonra çocuğu titremeden adım atamaz hale getiriyordur doğal olarak. Yetişkine göre, çocukken böyle sıkı sıkı sarıp sarmalanırsa büyünce asla düşmeyecek,  hayal kırıklığına uğramayacak, incinmeyecektir. Peki doğal bir dengeyi korumakla mükellef olduğunu düşünen yetişkin, doğal olana müdahalede bulunmuyor mudur bunu yaparken? Hem doğruluğu mutlak, kusursuz bir düzenin varlık ve bütünüyle gerekliliğine inanıyor hem de aynı düzenin bir çocuk sokakta yüksek sesle güldü, bağıra çağıra şarkı söyledi diye sekteye uğrayacağına inanıyor yani… Bu basit örnekteki kuralı çocukken bi’ iyice bellemezse, yarın caddelerde bağıra çağıra koşmaz bence. Zaten çocuk ağaç yavrusu değil, onu ıslaklığına göre eğitmek de kabil değil kanımca. İnsan deneyip yanıldıklarından, düşüp doğrulduklarından, sorup öğrendiklerinden, kabul ve reddettiklerinden mamuldür; öyle olmalıdır.

20161108_133629Aslında,  yamacından hiç uzaklaşmadık, ama olsun yine de hikâyemize dönelim. Çevresindeki herkesin geri geri yürüdüğü Küçük Kerevit (kerevit tatlı su ıstakozu da denilen bir tür deniz kabuklusu bu arada), ayaklarının gövdesinin geri kalanıyla aynı yöne gitmesini istemektedir.  Ona göre denizdeki diğer canlıların yürüyüşü doğru olandır ve onlar gibi yürümek için çok çalışması gerektiğini bilse de, yolundan dönmeyecektir. Türlü cefa çektikten sonra istediğini elde eder nihayet ve bunu ailesine göstermeye gelir sıra. Ama neşesini yere çalan tepkilere göğüs germek de vardır bu çabanın kaderinde.  Kerevit, boyundan büyük köşe taşlarına basmıştır, çünkü “neden?” diye sormuş, reddetmiş ve doğru bildiği yapmak için çabalamıştır. Süregidene çomak sokmak sadece yerde değil, gökte ve denizde de makbul değilmiş anlaşılan.

Hayalinin peşinden gitmekte ısrar etmek uzun yolculuklar düşmüş payına Küçük Kerevit’in, kimselere yaranamamış, çünkü kendi doğrusunun peşindeymiş o. Direncini kırmaya çalışan, onu yolundan döndürmeye çalışanlar oda eksik olmamış elbet, korku salmaya çalışmışlar minik yüreğine. Başardılar mı dersiniz? Kerevit yuvasına dönüp tersine adımlamaya devam mı dedi? Yoksa… “Yanından cesaretini ayırmadan kendi yolunda yürüyene ne mutlu” mu?

Küçük Kerevit, Mantova’nın Cüceleri vesilesiyle bolca bulut gönderdiğim Giaani Rodari’nin kaleminden. Viola Sgarbi tarafından resimlenen kitap Can Çocuk tarafından yayımlanıyor ve Tülin Sadıkoğlu tarafından çevrilmiş.

Ben Bu Oyunu Bozarım: Küçük Kerevit” için 2 yorum

Işıl için bir cevap yazın Cevabı iptal et