Günlerden çarşambayı, renklerden moru severim. Siyahı, bir de bordoyu. Girdiğim her mekânda, amacından bağımsız olarak, önce moruna tav olurum nesnelerin. Siyah ve bordo ile bağım ergenliğin çalkantılarında başlasa da, mora tutkum ezeldendir; resim defterlerimde hâlâ izini sürerim. Her neyse, son günlerde en sevdiğim renklerden emin olup olmadığımı düşünüyorum, değiştirilemez kararlarmış gibi. Denize ve göğe baktığımda en mutlu anlarımı yaşıyorum, bulutlara, dalgalara aşığım. Her gezi imkânını yeşile kavuşmak üzerinden planlıyorum; ömrü boyunca şehirde yaşamış bir talihsiz olarak kırlara gidelim, diyorum sürekli. Peki bende yarattığı onca tarifsiz hisse rağmen neden en sevdiğim renk mavi değil acaba? Ya da yeşil? Hissettiklerimin renklerle bir ilişkisi olmak zorunda mı? Olmasa bile, tercih etmediğim bir renk olmayı hak ediyor mu mavi? Sevmek illa tercih etmek midir? Tercih etmeye dahi erindiğim bir rengi neden güzel anılarımın adı yapmakta ısrarcıyım peki? Neden sınırsız yeşil, sonsuz mavi diliyorum? Burada renkten kastımın sembolize ettiği şeyler olduğu aşikar değil mi? Öyle ama, hiç mi bağ yok yani aralarında? Evet, renkler ve içerdikleri anlamlara ilişkin pek çok soru var kafamda. Cevaplarını bulmak için Monika’ya danıştım ben de.
Monika kim mi? Bilirsiniz işte, Minimoni canım. Hani çiçekleri sularken onlara güzel şeyler fısıldayan, annesinin öykülerini ve resim yapmayı çok seven, kırmızı bisikletli kız. Ona danıştım çünkü Monica, her renkte, her şeyin resmini yapmayı iyi bilir. Renkleri, bazen çok sevdiklerimiz, bazen köşe bucak kaçtıklarımızla anlattı. O güzelim bal da sarıdır, bazen çok acımasız olabilen arılar da; leziz keklere ne de güzel yakışır pembe ama prenses, peri kostümlerinde gına getirir bize. İnsanların renklere atadığı anlamlar bazen külliyen saçmalıktır. Ayrıca her rengi de sevmek zorunda değiliz ki. Minimoni ile sohbetimizde öğrendim ki, renklerin sende yarattığı duygudur onları anlamlandıran. Monika, renklere, duygulara, anlamlara, resme dair öyle çok şey biliyor ki, onunla tanıştığım için kendimi çok şanslı hissettim. Fakat, laf aramızda, o da öpücüğün renginin ne olduğunu bilmiyor, onu arayıp duruyormuş. Ben ona danıştım, o kime danışacak acaba?
Hayvanlar, duygular, nesneler, yiyecekler ve elbette renklerle dolu Monika’nın yaşantısı. Keşfetme, kendi anlamlarını yaratma, bazen reddetme, yani bilme ile. Sorular soran bir minik o ve aslında ömrünün en büyük sorularından birinin cevabını aradığından habersiz. Yıllar geçtikçe, kokusunu, acısını, heyecanını, eksikliğini, varlığının huzurunu bulsa da; aramaya hep devam edecek katıksız sevginin anlamını. Öpücük Ne Renktir? çocuklara sebzelerin mükemmelliğini övmüyor, siyahı da sevebilmek için nedenler üretmiyor. Bir çocuğun dünyasından sesleniyor ve onun anlamlarına odaklanıyor. Renklerin ifade ettiği olumlu ve olumsuz anlamlar, çizimlerde öyle başarılı duygu geçişleriyle anlatılmış ki, bazen metin onun peşi sıra koşmuş; ancak bu koşu aralarındaki müthiş uyumu daha da heyecanlı kılmış bana kalırsa.
Öpücük Ne Renktir?, Rocio Bonilla tarafından yazılıp resimlenmiş, Müren Beykan tarafından Türkçeleştirilmiş ve Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanıyor.
“Bir Bilene Danışmak : Öpücük Ne Renktir?” için bir yorum