Çok etkilendiğim bir cümleyi paylaşmak dışında -onu da nadiren yaparım- hakkında yazdığım kitaplardan doğrudan alıntı yapmayı tercih etmiyorum. Ancak, daha önce Frida Kahlo hakkındaki yazıda da söz ettiğim Anti-Prenses serisine ilişkin bu alıntıyı, ‘seri adını ve ereğini kendisini anlatsın’ diye paylaşmam gerektiğini düşünüyorum:
“Neden bize hep prenseslerin masalları anlatılır? Neden o masallarda prensesleri prensler kurtarır? Ve bu prenseslerin hepsi zayıf, uzun boylu, ince belli, uzun saçlıdır. Neden? Oysa gerçek hayat; nasıl yaşayacağına, ne yapmak istediğine kendisi karar veren ve hepsi birbirinden farklı görünen kadınların heyecan verici hikayeleri ile dolu. Bu kadınlar, bize anlatılan prenseslere benzemezler. Çünkü birileri tarafından kurtarılmayı beklemezler. Onlara anti-prenses diyebiliriz.”
Bu yazıda söz edilecek olan kitabın Anti-Prensesi “bizim” topraklardan asi bir hayalperest: Türkan Saylan. Babasının ona taktığı isimle At Kız. Boğaz’ın armağanları üzerine hayaller kuran, hasta hayvanları iyileştirmeyi iş edinmiş iyi yürekli bir çocuk. Doktor olmaya karar verince zorluklara aldırmadan çalışan bir genç kadın. Onu ev işlerine çağıran aynı zamanda meslektaşı olan eşine ve evliliğe sırt çevirip hedeflerinin peşinden giden kararlı bir kadın. Çocuklarına doğadan adlar veren bir anne. Tecrite mahkum edilmiş, pek çok hekimin yaklaşmaktan kaçındığı cüzzam hastalarının umudu olan bir bilim insanı. İngiltere’de ya da Van’da; daha fazla insana yardım edebilmek, daha çok hastayı iyileştirebilmek umuduyla dolu bir zihin. Okula gönderilmeyen, küçük yaşta evlendirilen kızlar için üzülmekten fazlasını yapmak gerektiğine duyulan inanç ve hayallerine kavuşturduğu Kardelenler. Ömrünün son zamanlarında temsil ettiği değerlerle hesaplaşmaya and içmiş kişiler tarafından davalarla yıpratılmaya çalışılırken dahi hep dimdik duran bir baş.
Türkan Saylan, kadınların dahil olamadığı sınırlardan içeri hiç düşünmeden girdi; kadının yerini belleten ezberleri hiç düşünmeden reddettiği gibi. Erkeklerin kurguladığı dünyaya adını, emeğini kazıdı. Asi bir hayalperestti, iyi ki öyleydi, binlerce kız çocuğunun adına ‘kader’ denen yok edici çemberden sıyrılıp güneşe koşmasına vesile oldu. Hayallerinden vazgeçmeyerek, kız çocuklarının hayal kurabilmesini sağladı. Yıllar yılları kovaladı, aydınlık bir gökte dalgalanan kırmızı bir fular oldu imgesi.
Türkan Saylan, Melike Belkıs Aydın tarafından yazılıp, İpek Okyar tarafından resimlenmiş ve NotaBene Yayınları tarafından yayınlanıyor. Kitap doğduğu evden, sevdiği yemeklere, mesleki duraklarından köpeğiyle ilişkisine değin Saylan’ın yaşamı hakkında detaylı bilgilerle bezenmiş. Hayal kurmanın, bildiği yolda yürümenin onun öyküsündeki yeri derinlikle anlatılmış. Ayrıca metinde geçen ve bazı genç okurlara yabancı gelebilecek kavramlar hakkında kısa açıklamalara, Türkan’ın hikayesini hatırlamayı sağlayacak oyun önerilerine yer verilmiş.
‘Toplumsal Cinsiyet ve Çocuk Kitapları’ dosyasında sıkça söz etmiştim, bir kez de bu yazı vesilesi ile yineleyeyim. Mesleklerin, hayallerin cinsiyeti olmadığına inanan; çocukların kalıpları reddetmesine yardımcı olan kitaplar düşleyen, zihinlere gökkuşağı eken metinlere emek verenlere teşekkürler.