Bir kara, bir deniz. Biri karada diğeri denizde iki tükenmek bilmez arayış. Karada bir Trol, denizde bir gemi dolusu korsan. Nesi mi benziyor bu ekibin birbirine? Midelerindeki gurultuyu dinle!
Trol, o masallarda adı nadiren anılan yeşilli kahraman, bir köprü altında yaşıyor, ki bunda şaşılacak bir şey yok; “Troller köprü altlarında yaşarlar zaten.” Karnı aç, hep aç, pek aç. Bir de safça, kime yaklaşsa yemek umuduyla, nasıl olduğunu anlayamadan yine yola koyulmuş buluyor kendini, elinde bir tava ve bir de yemek kitabıyla. Minicik bir fare, toparlacık bir tavşan çeliveriyor aklını, o koca Trol yürüdükçe yürüyor işittiği söylentilerin peşinde. Ve aynı anlarda denizde bir gemi salına salına ilerliyor adadan adaya, içinde bir grup korsan, ki bunda da şaşılacak bir şey yok çünkü “Korsanlar gemide yaşarlar zaten.” Bir karnavaldan fırlamış gibi tayfası bu geminin, kafası tokalarla kaplı bir genç kız da var içlerinde, dünya kültür mirasını giysilerinde yaşatan yaşlı bir denizci de. Ellerinde bir harita, haritada bir not, o nota bağlanmış bir hayal ceplerinde. Ağaçlar, sandıklar, hazineler düşlerinde. Akşam yemeklerinde tabaklarına baktıkça yükselen hoşnutsuz mırıltılarını da ekleyelim listeye. Herkes aç, hep aç, pek aç bu hikâyede.

Trol yürüyor köprülerden köprülere, korsan gemisi yanaşıyor adalardan adalara, herkesin büyüyor macerası ilerledikçe, artıyor midelerden yükselen sesler saatler geçtikçe. Buraya kadar pek de heyecanlı değil bu yolculuklar aslına bakarsanız, asıl gürültü gece vakti bir ağacın dibinde kopacak, sonrası denizde, karada binbir merak.

Trol, Julia Donaldson’ın kaleminden fakat Pırtık Tekir, Değnek Adam ya da Zogi kadar tanınmıyor. Bu az tanınırlıkta trollerin ‘sevimsiz’ bulunuşunun rolü vardır muhakkak. Bildik biçimlerin dışında kalanlara yüz çevirmeye meyilliyiz, hele söz konusu çocuk kitapları ise. Çocukları alışılmışın dışındaki her görüntüden, öğretilen dışındaki her kelimeden etkilenen -hatta bunların büyüsüne kapılmak için saniye kaybetmeyen-, bu yüzden sürekli fanusunda kalması gereken canlılar olarak kodlamanın, çocuk yazınını güzel-çirkin ikiliğine hapsetmenin yarattığı çıkmazdan sıkça söz ediyorum, naçizane. Pedagog, öğretmen ya da çocuk gelişimci değilim, evet. Ve ustaca kotarılmış bir çizimde kuru kafa figürü gören çocukların dehşete düşmeyeceğini görebilmek için çocuk gelişimci olmaya gerek yok diye düşünüyorum. Trol, adı üstünde, trollerin, korsanların, huyu suyu, şekli şemaili ‘aykırı’ olanların hikâyesi. Macerası, adası, eğlencesi, haritası bol bir kitap. Çocuk kitabı okuyup, üzerine konuşmaktan ne kadar keyif aldığımı ben Julia Donaldson’ın kitapları ile keşfetmiştim. Burada ilk yazımı da onun kitapları üzerine yazdım. Ne yazsa keyifle okurum ama, masal dünyasının parıltısından nasiplenmemiş bu kahramanların hikâyesini pek güzel yazdığını söylemeli. İyi ki yazmış. Kitabı, Donaldson ile başka kitaplarda birlikte çalışan David Roberts resimlemiş, özellikle tayfanın giysilerindeki detaylara bayıldım. Trol’ü dilimize Derin Erkan kazandırmış ve kitap, 1001 Çiçek Kitaplar tarafından yayımlanıyor.