Yazı kategorisi: Okul Dönemi - 7+

Okul Dönemi 7+ Yaş İçin Öneriler

Bugün okul döneminin başındaki okurlar için bir derleme hazırladım. İlk sıralardaki kitaplar 7 yaş ve üzerinde, sayfa sayısı az resimli kitapları yavaş yavaş geride bırakan okurlar için*. Listenin sonuna doğru yaş aldıkça okumayla daha fazla haşır neşir olan okurların ilgisini çekebilecek, kurgusu daha yoğun, karakter sayısı daha fazla kitapların sayısı artıyor.

Her bir kitabı kısaca tanıtacağım, ilginizi çeken kitaplar hakkında daha çok okumak ya da görsellerine göz atmak isterseniz ilgili bağlantıya tıklamanız yeterli olacak. Haydi başlayalım!

Miks, Maks ve Meks’in Öyküsü

Listenin başına Miks, Maks ve Meks’in Öyküsü’nü koydum. Kendine yeni bir hayat kurmak için çalışan bir genç, çatılarda gezinen bilge bir kedi ve pekiştirmeli ifadeleri çok seven bir farenin hikâyesi bu. Okurların daha çok şahane kitap Martıya Uçmayı Öğreten Kedi ile tanıdığı Sepúlveda’dan yine bir dostluk öyküsü. “O güzeller güzeli, o dünya birincisi bisikletine binen bizim Maks’ımız”, kedi ve fare arasındaki sıra dışı ilişkiyi biraz da okurla birlikte kikirdeyerek izlerken bir kez daha fark ediyoruz (biz, insanlar) ki arkadaşlar birbirlerini türlerine, görünüşlerine, özelliklerine göre seçmez. Arkadaşlar birbirine güvenir, diğerinin mutluluğunu gözetir, ihtiyaçlarını anlar, verdikleri sözleri tutarlar. İmkânsızların sıcacık dostluğunu böylesine büyülü anlattığı; çocuklarla, hayvanlarla, doğayla devinen dili, büyük büyük sözler söylerken okurunu güldürmeyi asla ihmal etmediği, bizi küçücük pencerelerden ormanlarda ferah nefesler almaya götürdüğü için minnettarım Sepúlveda’ya. Ve Mert Tügen’in öyküyü okuru o çatı katına konuk ederek resimlediğini, özellikle Meks’i adeta çizgilerle konuşturduğunu söylemeden geçmemek gerek. Miks, Maks ve Meks’in Öyküsü Luis Sepúlveda tarafından yazılıp Mert Tügen tarafından resimlenmiş. Saadet Özen’in çevirdiği kitap, Can Çocuk tarafından yayımlanıyor.  

Miks, Maks ve Meks’in Öyküsü hakkında daha uzun bir yazı okumak, çizimlerine göz atmak isterseniz bağlantıya tıklamanız yeterli: https://bukitabicoksevdim.com/2017/01/04/miks-maks-ve-meksin-oykusu/

Ve hâlâ okumamış olanlar için dünyanın en güzel çocuk kitaplarından biri, dünyayı daha güzel bir yer yapma umudunun kitabı Martıya Uçmayı Öğreten Kedi hakkında bir yazı var bu bağlantıda: https://bukitabicoksevdim.com/2013/10/01/martiya-ucmayi-ogreten-kedi/

Süper Kahramanlar Yüksekten Korkmaz

İkinci kitap bir süper kahraman, yükseklerden hiç mi hiç korkmayan Maurice Ackerman, pardon, Süperackerman hakkında. Siz sokaklarda bozuk asansörleri onarabilen parmakları olduğunu söyleyen bir süper kahramanla karşılaştınız mı hiç? İşte, süper olmanın derdi de bu; güçlerini en yakınlarından bile gizlemek zorundalar. Maurice de şu dünyada uppuuzun on yıl geçirmesine rağmen, ne ailesine, ne sınıf arkadaşlarına ne de ilk mucizesine tanıklık eden komşusu Bayan Polenta’ya bir süper kahraman olduğundan söz edemiyor. Ama sırrını maceralarını dört gözle bekleyen okuruyla paylaşmasında bir sakınca yoktur herhalde. İşte bu kitap, Maurice Ackerman’ın kimse fark etmezken yaptığı kahramanlıkları anlatır. Mizah yüklüdür; kıkırdadıp durur okurunu, insanı en çok üzen anılara da dokunur; büyük hikâyeler hakkında düşündürür. Her biri birer komedi filmi senaryosunu andıran kahramanlık hayallerine çok eğlenceli, bol maceralı bir büyüme hikayesi Maurice’inki. Süper Kahramanlar Yüksekten Korkmaz, Colas Gutman tarafından yazılmış, Tuvana Gülcan tarafından çevrilmiş ve İletişim Yayınevi tarafından yayımlanıyor.

Süper Kahramanlar Yüksekten Korkmaz hakkında daha uzun bir yazı okumak, çizimlerine göz atmak isterseniz bağlantıya tıklamanız yeterli: https://bukitabicoksevdim.com/2021/05/26/ayagina-apartman-dusenler-kendini-kirmizi-balik-sananlar-ve-momolar-super-kahramanlar-yuksekten-korkmaz/

Kumkurdu

Sıradaki kitap kesinlikle yaşsız. Okul döneminden önce de okunmaya başlanmış olabilir, 35 yaşında da. Büyümek, yaşamak, öğrenmek, düşünmek; hayat hakkında eşsiz sohbetlerden oluşan bir kitap çünkü elimizdeki. Evet, sırada benim biricik hayal yoldaşım Kumkurdu var. İki kahramanı var bu kitabın, ilki küçük ve yalnız kız, Zackarina. Sahilde bir evde, onun isteklerinden çok daha önemli işlerle meşgul olan anne ve babasıyla yaşıyor. Annesi sürekli işe yetişmek zorunda, evde olan babasının ise acil ve önemli işleri hiç tükenmiyor. Çevresinde vakit geçirebileceği bir yaşıtı yok ama doğayla arkadaşlık etmede maharetli. İkincisi sıkıcı işlerle uğraşan yetişkinlerden uzaklaşmak için gittiği sahilde tanıştığı bilge Kumkurdu. Dünyadaki bütün soruların cevapları bedeni altın gibi parlayan Kumkurdu’nda. Çünkü süper akıllı yapan ay ışığı ve güneşle besleniyor o.  Aslında sandığımızdan çok daha fazla şeye yeten zamanı, her an her yerde olan sonsuz evreni, hayal kurmak için ideal bir yer olan karanlığı, ödülü kaybedenler aldığında sağlanan adaleti, rüyaları, hayvanları, gerçeği ve ölümü; her şeyi biliyor Kumkurdu. Ama Zackarina’nın sorularına cevap vermiyor, gideceği yolu işaret etmiyor, hikâyeler anlatıp, oyunlar oynuyor dostuyla. Çünkü o, bildiği her şeyi kumdan kaleler yaparken, sonbahar yapraklarını eşelerken ya da yüzerken paylaşacak kadar mütevazı. Hakkında ne söylesem eksik kalacak Kumkurdu’nun yazarı Asa Lind. Kristina Digmand tarafından resimlenen kitabın çevirmeni Ali Arda ve kitap Pegasus Yayınları tarafından yayımlanıyor.

Kumkurdu hakkında daha uzun bir yazı okumak, çizimlerine göz atmak isterseniz bağlantıya tıklamanız yeterli: https://bukitabicoksevdim.com/2014/02/21/biricik-hayal-yoldasim-kumkurdu/

Mortina

Şimdi sırada bir solukta okunacak çok keyifli bir macera var. Ama Mortina yalnızca bu değil. Çünkü normallik ve ötekilik kavramlarını öğrenmeyle/ yetişkinlikle ilişkisi üzerinden okumasıyla; imkânsız görünen dostluklara şans tanımasıyla okuruna gülümsemeden fazlasını fısıldıyor bana kalırsa. Detaylarla bezeli çizimlerdeki mizah, zombilerin dünyası da sizlerinki kadar ‘normal’ diyor bana kalırsa. Zombilerin dünyası, evet! Mortina’dan daha önce söz etmemiştim değil mi? Mortina’nın yüzü biraz gri, azıcık da beyaz, pörtlek gözlerinin etrafında mor halkalar. Bembeyaz bir köpeği var, adı Gamlı. Evlerinde örümcekli çatı katları, konuşan kafatasları, aniden beliren şeffaf tenli akrabalar, dışarıdan gelenlere bir ömür yetecek gizem ve hayret var. Ama dışarıdan kimse gelmez onlara, evlerinin dibine gelir ama çitlerden ilerisine adım atmazlar, merak eder ama sormazlar, malum ‘normal insanlar’ kendilerine benzemeyenleri ötelemeyi pek sever. Bu yüzden Mortina çok istese de kasabadaki diğer çocuklara görünemez. Ta ki Cadılar Bayramı’nın diğer çocukların arasına karışmak için harika bir gün olduğunu fark edene kadar. Mortina, Barbara Cantini tarafından yazılıp resimlenmiş. Bahar Ulukan’ın çevirdiği kitap Çınar Yayınları tarafından yayımlanıyor. Okuyanların çok seveceğinden emin olduğum için Mortina’nın maceralarının Hayalet Arkadaş, Gıcık Kuzen ve Esrarengiz Gölde Tatil ile devam ettiğini not düşeyim.

Mortina hakkında daha uzun bir yazı okumak, çizimlerine göz atmak isterseniz bağlantıya tıklamanız yeterli: https://bukitabicoksevdim.com/2019/03/26/mortina/#more-1150

Büyükannenin İnterneti Bozduğu Gün!

Hakkındaki tartışmalar da varlığı kadar olmazsa olmazımız artık. Onsuz yaşamayı öylesine unuttuk ki hayatımızdan çıkarsa ne yapacağımızı yine ona sorarak öğrenmeye çalışacağız galiba. Çocukların hayatındaki yeri büsbütün muğlak. Sınırlı mı olmalı, her an yanı başında mı durmalı? O, internet. Üzerine söylenecek sözümüz hiç bitmiyor. Tiffany bize pek benzemiyor ama. O internetin hayatımızı nasıl değiştirdiğini henüz kavrayamıyor ve tüm dünyayı şaşkına çeviren internet kesintisinden babaannesi ve ona göz kulak olamadığı için kendini sorumlu tutuyor, soruları birbirini kovalıyor: Punk? Pembe balinalar? Teleteks? Ama en önemlisi, nedir bu internet? Nasıl olur da salonun bir köşesinde öylece dururken başka insanları da etkiliyor? Madem böyle kolayca bozuluyor bir tamir çantasıyla her şey yoluna konulamıyor mu? Yokluğunun herkesi çok kızdırdığı belli ama sıcacık bir pizzayla ne alakası olabilir ki? Büyükannenin İnterneti Bozduğu Gün!, hızla gelişen teknolojinin kuşaklar arasında yarattığı farkları, adına internet denen ve hemencecik bozulabilen bu ‘şey’in mesaj göndermekten başka ne işlere yaradığını, insanın iletişim serüvenini,  tüm dünyayla yakınlaşırken yabancılaştığımız ailemizle oynanan oyunların peşi sıra gelen gülüşleri keşfetmek isteyenler için, değişip dönüşen normallerimize bolca yeni soru ile bakan bir kitap. Marc-Uwe Kling’in yazıp Astrid Henn’in resimlediği ve Burcu Aksu Güney’in Türkçeleştirdiği Büyükannenin İnterneti Bozduğu Gün!, Uyurgezer Kitap tarafından yayımlanıyor.

Büyükannenin İnterneti Bozduğu Gün! hakkında daha uzun bir yazı okumak, çizimlerine göz atmak isterseniz bağlantıya tıklamanız yeterli: https://bukitabicoksevdim.com/2020/12/04/buyuk-kirmizi-dugmeye-uzanan-parmak-buyukannenin-interneti-bozdugu-gun/

Ina Mağarada

En küçük üyelerinin dahi bir görevi olan Kırık Kemik Kabilesi’nden Anne Da ile Baba Du’nun kızları İna güleç, açıkgöz, cesur bir kızdı ve hayranlarının ilgisinden bunalacak kadar iyi resim yapıyordu. Hayvanlara yem olmadan, soğuğa, açlığa yenik düşmeden hayatta kalmak gereken zorlu bir dünyaydı onlarınki. Mağarada hayat hiç de bugünküne benzemiyordu yani. Aslında bir açıdan çok da benzerdi: Erkekler mutlak otoriteydi. Amaaa Ina da cesur bir kızdı özellikle, minik- mutlak otorite Gob’a karşı. Gob ise kendisinin kırıp döktüklerine ağlamayıp, yeniden ve yeniden resim yapmaya koyulan Ina’ya karşı fazlasıyla tahammülsüzdü. Sonunda bir gün, Ina’nın kendisini görmezden gelmesine, sessizce meydan okuyarak yeteneğini elinden almasına izin vermeyen bu kızı hayatından çıkarmaya karar verdi. Fakat, Ina’nın zorla çıkarıldığı bu yolculukta onu resme yüreklendiren kabilenin eski üyesi İhtiyar Bo’yu ve yepyeni resim tekniklerini bulacağını nereden bilebilirdi? Ina Mağarada, insanlık tarihinde kat ettiğimiz onca yolu ve pek de ileri gidemediğimiz yargılarımızı keyifle izleyebileceğimiz bir kitap. Günlük hayatımızdaki değişim üzerine konuşma imkânı veren, köklerimizi/geçmişimizi düşünmemize olanak sağlayan sorgulayıcı bir üsluba sahip. Cesaretin, kendisine ait olduğunu düşündüklerini koruma ve geliştirmenin her zaman kazandıracağını fısıldayan bir öykü Ina’ninki. Mağara hayatının giysi, yeme-içme kültürünü, kendisini ifade biçimlerini yansıtan hareketli çizimleri de bir tiyatro oyununun dekoru gibi bütünleyici. Ina Mağarada- Güzel, Açıkgöz, Cesur Kızlar, Beatrice Masini tarafından yazılıp, Desideria Guicciardini tarafından resimlenmiş. Nükhet Amanoel’in çevirdiği kitap, Can Çocuk Yayınları tarafından yayımlanıyor.

Ina Mağarada hakkında daha uzun bir yazı okumak, çizimlerine göz atmak isterseniz bağlantıya tıklamanız yeterli: https://bukitabicoksevdim.com/2017/03/08/ina-magarada/

Fikri Rüyakaçıran

Gri kentlerin birinde, büyük bahçeli küçük bir evde, bir çocuk var. Adı Fikri. Fikri Rüyakaçıran. Ne büyülü bir ad değil mi? Göğe bakıyor, yere bakıyor; hayale dalıyor. Kara kıvırcık saçları var, azar azar kullandığı kelimeleri, bir de gülüşleri azaltan kaybı.  Adı Fikri. Fikri Rüyakaçıran.  Çitleri mesela boyuyor kırmızıya ama bunun gri sonbahar günlerine duyduğu hayranlığı azalttığı sanmayın, lütfen. Kuru gürültülerin içinde kendi halindedir o, çoğunluğun ilgisini çekmeyen şeylere meraklı. Sıradan nesnelerin sıra dışı hikâyelerine ve anılara inanır Fikri. Fikri Rüyakaçıran. O, “Çöpe Atılmış Pullar Koleksiyoncusu”, “Bay Kimseyle Konuşmaz.”  Soyadı üzerinde işte, rüyası yok Fikri’nin. Neden rüya göremediğini düşünüyor, türlü çeşit ihtimale uygun türlü çeşit çözüm üretiyor, bu arada maceralardan geçiyor yolu Fikri’nin. Karşısına çalılar, filler, korku, mutluluk ve elbette Kiki çıkıyor. Adı hayli garip mekânlar bir de.  Mor saçlı kadınlar, bir parmak şıklatınca yanıveren ampuller, gri koridorlarda koşturan siyah giymiş insanlar, geçmişten gelen bir mektup, çalınan bir defter, azılı hırsızların peşinde nefes nefese bir kovalamaca. Fikri Rüyakaçıran, rüyasını buldu mu bilinmez ama kayıp rüyasını ararken atıldığı maceranın her anı başka bir rüya, bu kesin. Fikri Rüyakaçıran, Su Özdoğu tarafından yazılıp Aslı Saktanber tarafından resimlenmiş. Kitap, Kırmızı Kedi tarafından yayımlanıyor.

Fikri Rüyakaçıran hakkında daha uzun bir yazı okumak, çizimlerine göz atmak isterseniz bağlantıya tıklamanız yeterli: https://bukitabicoksevdim.com/2021/02/24/huzunlu-anilarin-fantastik-koleksiyoncusu-fikri-ruyakaciran/

Ayı Olmayan Ayı

Uzun bir kış uykusuna yattı bir ayı. Ve uyandı bahar geldiğinde, bambaşka bir dünyaya. Mağarasının üzerinde türlü çeşit makine harıl harıl çalışmakta. Ve çalışmakta yüzlerce işçi makinelerin başında. Karşılaştı bir koridorda işgüzar bir adamla, inandıramadı onu kendisinin bir ayı olduğuna. Bu binada pek çok yetkili vardı, o yetkililerin pek çok yardımcısı, her birinin de birer odası. Elbette uzadıkça uzayan unvanlar vardı bir de kapılarda. Mevkileri değişse de ağızlarından dökülen sözler hiç değişmedi; “Hayır,” dediler ayıya, “Sen bir ayı değil, bir insansın ve hemen makinenin başına geçmelisin.”  Odalardan odalara derken şehrin ortasındaki çadırlara ve kafeslerin ardına uzandı yolcuğu ayının, bir tek derdi vardı; inanadırabilmek bu insanları kendisinin bir ayı olduğuna. Bu maceranın nasıl sonlandığını ancak okuru bilir. Ne dersiniz ayı kavuştu mu mağarasına yoksa sonunda kendisi de inandı mı bir insan olduğuna? Ayı Olmayan Ayı, doğada ve kendimizde yarattığımız dehşetli tahribata fabrika bacalarından, yabancılaşılan emekten, kâr hırsından, hayvanat bahçelerinden, sirklerden; eşitsizlikten bakıyor. Gelişmeyi doğayı talan etmekle bir gören insanlığın sonunda ağaca, hayvana ve nihayet kendine yabancılaşmasının öyküsü elimizdeki ve sanırım bu yaş grubunda insan doğa ilişkisine dair okuduğum en güçlü metin. Frank Tashlin’in yazıp resimlediği Ayı Olmayan Ayı, Şiirsel Taş tarafından çevrilmiş ve Redhouse Kidz tarafından yayımlanıyor.

Ayı Olmayan Ayı hakkında daha uzun bir yazı okumak, çizimlerine göz atmak isterseniz bağlantıya tıklamanız yeterli: https://bukitabicoksevdim.com/2020/02/05/ayi-olmayan-ayi/

Ben ve Sen

Göçmenliğe/göçmenlere yönelen nefret söyleminin her büyüdüğü ülkemizde her çocuğun okumasını istediğim bir kitap var sırada: Ben ve Sen. Bir yaz tatilinin sonunda başlıyor kitap, öğrencilerin birer yaşam öyküsü yazıcısı olduğunu düşünerek onlarla yıl boyu sürecek bir projeye başlayankütüphaneci Marina’nın koşturmalı çabasıyla.  “Yaşam, Yazarlarını Bekleyen Bir Hikâyedir. Kim Anlatmak İster?” sorusunun durduğu masanın iki yanında iki kız çocuğu var; her açıdan ‘normal’ bir İtalyan ailesinin en küçük üyesi olan Beata ile annesinden başka her şeyi ve herkesi Fas’ta bırakarak İtalya’ya göçmüş, en sıradan olayları bile kendisine bahşedilmiş şanslar olarak görmesi öğütlenen Aziza. Beata ve Aziza’yı, önceleri biraz da mecbur kalışla, sonraları merakla filizlenen bu macerada neler bekliyor acaba? Aziza’nın sıra dışı hayatı Beata’yı kararından döndürmeye yetecek mi? Aziza etrafına örülen önyargı duvarlarından bunalacak mı? Ben ve Sen, göç /göçmenlik ve ‘öteki’ ile iletişimi, yetişkinlerin utanç verici önyargılarıyla çocukların saf merakının çelişkisine dokunarak anlatıyor. Okuru sınıf farkları, kimlikler, göçmenlik, ötekilik, yurtsuzluk kavramları üzerine düşünmeye de çağıran sıcak bir öykü bekliyor. Guisi Quarenghi tarafından yazılan Ben ve Sen’i, Giuditta Gaviraghi resimlemiş. Nilüfer Uğur Dalay’ın çevirdiği kitap Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanıyor.

Ben ve Sen hakkında daha uzun bir yazı okumak, çizimlerine göz atmak isterseniz bağlantıya tıklamanız yeterli: https://bukitabicoksevdim.com/2019/03/29/ben-ve-sen/

Ö.T.E.K.İ (Gizli Topluluk)

Franz Kopf, on yaşında, okulun popüler çocuğu ya da öğretmenlerinin gözdesi değil, herhangi bir şeyde ‘en iyi’ olmakla alakası yok; adlı adınca ‘normal’ bir çocuk işte, bir ‘öteki’ değil. Ambliyopi diye bir terimle tanışmadan önce değildi en azından. Olağan bir doktor ziyareti sonrasında adının önünde yürümeye başlayan lakaplar akran zorbalığına dönüşünce çeperdekileri seçmeye başlar gözleri; kendi oyuncaklarını yapanları, saçları bir garipleri, dişleri tellileri, tartıda ağır gelenleri. Derken tuvaletlerdeki gizli buluşmaları. Şifreli mesajları, gizemli mimikleri. Franz ve önceleri ancak bir sirk kurmak için bir araya gelmeleri gerektiğini düşündüğü bu insanlar “garip tipler haritası”ndan fırlayıp tarih yazmaya başlarlar. Eski jimnastik salonunda yükselen sesler kimin? Ö.T.E.K.İ. neyin kısaltması? Kusursuz Avukatın El Kitabı neden bu kadar önemli? Tuhafların intikamı acı olacak mı? Konferans salonunu saran kokunun kaynağı ne? Peki ya, Cervantes ve Homeros’un konuyla ilgisi ne?  Ve topluluğun gizemi her gün biraz daha büyüyen gizli üyesi kim? Bu soruların yanıtını merak eden okurları bolca macera, keşif ve gülümseyiş bekliyor. Ö.T.E.K.İ. (Gizli Topluluk) normal ve anormal kavramlarını mizahi bir dilden milim uzaklaşmadan tartışmaya açan bir kitap. Ötekiliği bir gün onlardan biri olmak ihtimali üzerinden konuşmak yerine ‘hangimiz öteki değiliz ki?’ sorusuyla birlikte düşünmeyi seçiyor. Akran zorbalığı, ‘normal olamama’ travması, toplumun engelli bireye yaklaşımındaki hedef gösteren/sorunlu duyarlılık gibi zorlu meseleleri mizahla, macerayla yoğuruyor. Ö.T.E.K.İ. (Gizli Topluluk) Pedro Manas tarafından yazılıp Javier Vazquez tarafından resimlenmiş. Saliha Nilüfer’in çevirdiği kitap İletişim Yayınları tarafından yayımlanıyor.

Ö.T.E.K.İ. (Gizli Topluluk) hakkında daha uzun bir yazı okumak, çizimlerine göz atmak isterseniz bağlantıya tıklamanız yeterli: https://bukitabicoksevdim.com/2019/02/21/oteki-gizli-topluluk/

Yarın 10 yaş ve üzeri okurların seveceğini düşündüğüm kitaplardan oluşan listede buluşmak üzere.

***

* Resimli kitap okumanın kesinlikle yaşı yoktur bence, biraz gülümseme bulabiliyorsak onlarda ne mutlu bize. Ama okuma pratiği gelişirken onları arkada bırakmak büyük yol kat etmiş olmanın işaretçisi, biliyorum. Bu nedenle 7+ için liste hazırlarken benzer geride bırakışlara uygun olarak ilerlemeye; sayfa sayısı, punto, kurgunun yoğunluğu, karakter sayısı gibi kriterleri göz önünde bulundurmaya, sıralamayı buna göre yapmaya çalıştım. Elbette her okurun okumayla ilişkisi, ilgi alanları farklı dolayısıyla hangi kitabın kendisine uygun olduğuna okur karar verebilir ancak. Ben sadece kitaplar için yayınevlerinin belirdiği yaş aralıklarına ve çocuklarla bu kitaplar hakkında yaptığım sohbetlere uygun tercihler yapmaya çabaladım.

Bir de Bu Kitabı Çok Sevdim’e derlemeler vesilesiyle gelen okurlar için (dünkü akış trafiği için teşekkürler, hoş geldiniz!) bir küçük notum var. Ben öğretmen, çocuk gelişimci ya da pedagog değilim, çocuk kitabı sevmek ve sevdiği kitaplar hakkında yazmak için bir mesleki ehliyete sahip olmak gerektiğini de düşünmüyorum (bakınız: Hakkımda 😊.) Çocuk kitaplarını çok seviyorum, onlar hakkında yazmayı da. Ve güzel kitapların fısıltılarının kulaktan kulağa yayıldığını düşünüp gülümsemeyi. Burada yazdıklarımdan bu gülümsemeler dışında bir kazancım yok. Bulutumuz, balonumuz, umudumuz eksilmesin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s